Herkesin gözü 28 Mayıs’ta gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Elbette ülkenin geleceği açısından her seçim gibi bu seçim de oldukça kıymetli. Bugün nacizane bir analiz sunmak için buradayım. Birçok kişinin aklını kurcaladığını düşündüğüm bir soruya cevap arayacağım, yaşanan bunca acıya, açlığa, yoksulluğa, felakete rağmen hala Erdoğan ve Cumhur İttifakı nasıl bu kadar yüksek oy alıyor?
Bu soruyu birçok sosyal medya kullanıcısı Aziz Nesin’in malum sözleri ile cevap vermiş gibi duruyor ancak durum hiç de öyle zannedildiği gibi değil.. Görmemiz gereken şeyleri görmemizin ve almamız gereken sorumlulukları almamızın tam da zamanı bu seçim.
Ülkemiz uzun zamandır büyük bir ekonomik krizin pençesinde debeleniyor, bunu sokakta gezerken insanların yüzlerinden, pazarda gezerken edilen sohbetlerden, kıyafet mağazası gezer gibi gezilen marketlerden biliyoruz. Peki bunun sorumlusu kim? Bazılarımız buna cevap olarak hükümet ya da iktidarı gösterecektir ancak vatandaşların bir kısmı için bu geçerli değil. Seçim sonuçları bize açıkça göstermektedir ki iktidar kendi başarısızlıklarını başarı olarak ya da kendi sorumluluklarını sanki kendi sorumluluğu değilmiş gibi göstermeyi başardı.
Çok mu karışık oldu şöyle diyelim; halk yoksulluğun sebebi olarak satıcıya kızdı zam yaptığı için, iş verene kızdı az maaş verdiği için, kendisine kızdı başarısız olduğu için ama iktidara ve Erdoğan’a kızmadı onu bunun sorumlusu olarak görmedi. Kızanlar oldu elbet ama oylar aile içinde kaldı ittifaka dahil diğer partiler arasında bölüşüldü. Neden böyle oldu?
Burada açık bir eleştiri de bir kez daha muhalefet partilerine yapılmalı. Görülüyor ki muhalefet partileri sorumluları bir şekilde gösterse de seçenek olmayı başaramadılar. Yani halk muhalefet liderlerine kendisini bu duruma düşüren iktidara güvendiği kadar güvenemedi. Bu muhalefetin büyük bir eksikliği..
Erdoğan’ın en akıllıca kullandığı durumlardan birisi de devlet imkanları ve hizmetleri. Devlet eliyle yapılan hastaneler, otoyollar, köprüler Erdoğan ve destekçilerinin gerçekleştirdiği yatırımlar gibi sunuldu. Vergi bilinci olmayan toplumlarda buna inanılması bir doğa olayı kadar olağan. Halk kendi vergileriyle yapılan yardımların, hastanelerin, otoyolların AKP eliyle yapıldığına inandı ve iktidarın değişmesi durumunda yaşanacak ‘acaba yardımlar ve hizmetler kesilecek mi?’ belirsizliğindense aynı tas aynı hamam diyerek tercihinde bir değişiklik yapmadı.
Burada yine muhalefetin kendisini ve politikalarını aktaramamasının etkilerini görüyoruz. Binlerce maddelik mutabakat metinleri yayınlansa da bunun toplumsallaşması pek mümkün olmadı. Üzülerek söylemek gerekirse postmodernist dönemde bir şey ne kadar uzunsa etkisini ve inandırıcılığını o kadar kaybediyor. Etkili ve inandırıcı olması gereken ‘vaatler’ ise sahaya çok geç sürüldü, gereken etkiyi yaratamadı.
Depremler, yangınlar, seller tüm bu doğal afetlerin sonucunda ortaya çıkan yönetim beceriksizliği ise kolay unutuldu. Bunda AKP’nin sanki depremin sorumlusuymuş gibi gösterilmek istenmesinin de etkisi oldu. Açık konuşmak gerekirse hükümet depremin değil yıkılan binaların yıkılmamasından, enkaz altında can veren vatandaşların hayatını kurtarmaktan sorumluydu. Bunu başaramadığını hepimiz biliyoruz ancak bir doğa olayından ya da “Allah’ın takdirinden” sorumluymuş gibi gösterilmeye çalışılmasının da boş bir çaba olduğunun farkına varmalıyız. Depremin olduğu ilk günlerde halkı tehdit eden ve hakaretler savuran Erdoğan’ı bir daha bu şekilde görmedik, cebinden para dağıtan Erdoğan’ı gördük, insanlara sarılan, çocukları seven Erdoğan’ı… Artık neredeyse ezberledik ama hepimiz biliyoruz ki toplumumuzun hafızası çok kısa, toplumsal hafızayı beslemesi beklenen ana akım medya ise hala iktidarın elinde oyuncak!
Yani uzun sözün kısası AKP ve Erdoğan tüm sorumluluklarından sıyrılıp, kendisinden kopan tepki oylarını da kendi ittifakı içerisinde tutmayı başararak beklenenden iyi durumda bu seçimlerden çıkarken, politikalarını ve propagandasını doğru ilerletemeyen muhalefet büyük yaralar aldı. Bunda daha önce bahsettiğim gibi ana akım medyanın tüm imkanlarıyla iktidara destek vermesinin de etkisi oldukça büyük. Haksızlık olduğunun hepimiz farkındayız ama bunu değiştirmek ve telafi etmek için bir şeyler yapılması gerektiğinin de farkında olmamız önemli olan.
Hiç mi umut yok derseniz umut hep var, gençlerin gözlerindeki Atatürk, cumhuriyet ve demokrasi sevdasında da yaşamaya devam edecek…