Pek çok şey yaşandı, yaşanıyor, yaşanmaya da devam edecek…
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim bu yazının amacı bir siyasi partiyi savunmak değil, yurttaşın görünmeyen sıkıntılarına yüzümüzü dönmeyi sağlamaya çalışmaktır. Bundan sonrasında da her hafta yazacağım yazılarla yurttaşın gerçek sorunlarına değineceğim.
Siyasette bir gündem var, kırmızı kartlar, kayyumlar, kürt etnisitesi üzerinden yürütülen bir gündem. Bu gündem sizinkiyle pek uyuşmuyor değil mi? Arada bazı siyasiler ziyaretinize de geliyor, acılarınıza “ortak” oluyorlar. 2 dakika, 2 dakika sonra bu ortaklık bozuluyor, yeterince görüntü alındıysa tabi…
Söyleyeceklerimi söylemekten korkmayacağım bir siyasi anlayışla yetiştirildim. Bu siyasi anlayışa yıllarca danışmanlık yaptım bu anlayış mahalleden çıkınca haftalarca bu insanlar için üzülen bir anlayıştı bugünden yarına insanların derdiyle dertlenen çözdükleri derdin de reklamını yapmadan çözen bir anlayış. Bugün hala öyle ama benim konuşacaklarım da onlar için değil zaten.
Bu iki dakikalık dert ortaklığı güzel görüntülerle süslenirse akşam kendinizi ana akım medyada bile bulabilirsiniz. Televizyondan kendinizi izlerken hala alamadığınız o bir kilo peynir olacak aklınızda, bir kilo balığın bir kilo kıymanın ulaşılamaz lüksler haline geldiği hayatınızda iki dakikalık dert ortaklarınızı düşüneceksiniz. Ne yapıyorlar acaba şimdi, nasıl bir çözüm üretecekler, bu yoksulluğunuza çare bulunacak mı soruları, kameralar kapalıyken söyledikleriniz aklınızdayken ve belki bir gram umudunuzu yiyerek doyuracaksınız o akşam karnınızı.
Bizim yurttaşımız tarihin hiçbir döneminde bu kadar aşağılanmamıştır, bu kadar görmezden gelinmemiştir herhalde. Fillerin tepiştiği bu memlekette ben de dahil kendisini ezilen çimlerden ayıran var mı gerçekten?
Çok sevdiğim bir abim söylemişti bir zamanlar zamanla tecrübe ederek çok daha iyi anladım, “Hayatında hiçbir zaman aç kalmamış insanlar bugün seni anlayamaz.” Ben bunun böyle olmadığını savunurdum, savunurdum da kırmızıya sarı deyince sarı olmadığı gibi doğruya da yanlış demenin manası olmuyor. İnsan yaşadığı kadarını gerçekten anlıyor, yaşamadığına ise dedim ya yalnızca iki dakikalık bir ortaklık…
Şimdi hiç mi umudumuz yok hiç kimseye derdimizi anlatamıyor muyuz diye soracaksınız. Doğru kimsenin sizi gerçekten anlamasını beklemenin bir manası da yok zaten. Biz duygusal bir milletiz, siyasete de duygusal yaklaşıyoruz. Seçimlere gittik, bizi vekil olarak temsil etsin diye oy verdik birilerine. İşte onlar sizin sesinizi duyuracaklar ama öyle sadece kürsülerden bağırmakla olmaz bunlar. İktidara sorun, benim derdimi anlamana değil çözmeme ihtiyacım var, ne zaman çözeceksin deyin. İki dakikalık bu ortaklığı bozun!