Günlerdir kulaklarımda çınlayan cümle…
“BİR KEFENLE GİDECEĞİZ ÖTEKİ TARAFA”
Bölgede acının tarifini bildiğimiz lügatlarla anlatmak çok olası değil. Ama biraz da o bölgenin insanı olarak, oradaki insanların dünya ahiret kavramı içinde dillendirdikleri çok aşina bir söz vardır.
“O benim kefen param”
Sonra dün bir fotoğraf karesi gördüm.
Bir kepçenin açtığı kocaman bir çukura kefensiz gömülen onlarca insan bedeni…
Neredeyse bütün hayatını tamah ederek, şükrederek, hamdederek geçiren, yoksulluğunu değil belki ama yoksunluğunu kader hikayesine iliştiren bir dolu insan topluluğu…
İçinde ara tatilin bitimiyle birlikte okula hazırlık yapan çocuklar var o battaniyelerle gömüldükleri toplu mezarlarda…
“İşler çok kötü çocuğumun nafakasını nasıl çıkaracağım?” derdiyle uykuya dalan babalar var o battaniyeler sarılmış toplu mezarlara gömülenlerin arasında…
Yatsı namazını kıldıktan sonra avuçlarını açıp en masum, en mütevazi beklentileri ile dualar eden anneler… teyzeler var o toplu mezarlara battaniyelerle gömülmüş insanların arasında…
“Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” vardı eskiden… Bizi ise önce sıtmayı gösterip sonra öldürdüler!
Deprem korkunç bir felaket… O anı iki defa yaşamış biri olarak “Ölümü kabullenerek yutkunduğum an” olarak tarif edebilirim.
Acısı, hissiyatı, düşündürdükleri ve yaşattıkları tarif edilemez elbette.
Peki ya sonrası?…
Bir sokakta çaresiz bir başınızasınız. Çocukluğunuzu geçirdiğiniz sokaklar enkaz yığını.
Her birinin içinden iniltiler, yardım feryatları duyuyorsunuz.
Ve yapabileceğiniz hiçbir şey yok.
7 Haziran 1 Kasım arasında yaşanan hendek olaylarında internette rastladığım bir videodaki seslenişi ölsem unutmam.
Devletin sıcak elini(!) uzatması gereken ses “Türkün gücünü göreceksiniz” diye haykırıyordu.
Ve hiç öyle sıcak falan da değildi eli!
Şimdi sorası geliyor insanın, o enkazın altında değil ama üstündeki nefes alan ölüler adına…
Bu mu “Türkün Gücü?”
Haberi gören herkesin cız eden içiyle yardıma koştuğu, “koşabildiği”
Kendi ağırlığının 20 katına denk gelen kolonu çaresizce kaldırmaya çalışan sıradan insanların ulaşıp bir derde derman olmaya çalıştığı anda neredeydi “Türkün Gücü?”
Hamasetten başka bir marifeti olmayan yöneticilerin bir bataklığa çevirdiği sistemde güçlü Türkiye Atatürk’ün emaneti Antakya’ya 3 günde gidemedi!
İnsanlar sağ kurtuldukları depremden değil ama “Türkün Gücünü” göremedikleri için neredeyse 0 derece sıcaklıkta hipotermi’den öldüler! Başka söze hacet var mı?
Ülke, tarihinin en büyük depremlerinden birini yaşadı. Dile getirmeye çalıştığımız hiçbir ifade yaşanan ağır trajedinin tarifine yetmiyor. 10 kentimizin etkilendiği, yıkımların, ölümlerin koca koca acıların yaşandığı bölgeler iliklerine kadar hissediyorlar bu çöküşü…
Ülkenin geri kalanı ise günlerdir döktükleri gözyaşının yanı sıra başka bir gerçeği de bu tarifsiz acıyla birlikte kanıksadılar…
Deprem 10 kenti etkiledi evet ama Aya yolculuk yapmak için çekiliş yapan hükumetin yetişemediği kentlerde ölen insanları gören biz koca ülkenin çöküşüne de ağladık kayıplarımızla birlikte…