Atilla Yoğurtçu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. ​Kültür Mirasına Saygı mı, “Kültür Soykırımı” mı? Restorasyon Faciasının Perde Arkası

​Kültür Mirasına Saygı mı, “Kültür Soykırımı” mı? Restorasyon Faciasının Perde Arkası

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

​Son dönemde tarihi eserlerimiz üzerindeki uygulamaları dehşet ve endişeyle izliyoruz. Bir cami, bir köprü, bir saray… Her biri asırlar süren bir medeniyetin, binlerce insanın emeğinin ve inancının ürünü olan bu eserler, maalesef “restorasyon” adı altında kimliksizleştiriliyor, özgün ruhlarından koparılıyor.

​Tarih, sadece taş ve harç yığını değildir; o, insanlığın ortak hafızasıdır. Bir yapıyı restore ederken, ona bugünün gözüyle, bugünün zevkiyle bakmak ve “daha güzel” hale getirmeye çalışmak, düpedüz bir kültür soykırımıdır. Zira özgünlüğe sadık kalınmadan yapılan her müdahale, eserin kendi hikayesini, üzerinde biriken asırlık izleri silmekten başka bir işe yaramaz.

​”Özgünlük” Maskesi Altındaki Facia Örnekleri

​Bu acı tablonun en çarpıcı örneklerinden biri, Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii’nin kubbe restorasyonunda yaşanıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki bu anıtsal eserde, yüzlerce yıldır orada olan ve yapının tarihinin bir parçası haline gelmiş kalem işlerinin “özgünlüğe dönüş” iddiasıyla silinmek istenmesi, tarihi bir skandaldır. Tarih, sadece başlangıç noktası değildir, birikimin kendisidir. Yapının yüzlerce yıllık hikayesini, farklı dönemlerin izlerini yok saymak, evrensel tarih bilinciyle asla açıklanamaz.

​Ne yazık ki bu, tek örnek değil. Belleğimizde derin yaralar açan başka “restorasyon” vakaları da var: ​Mesnevihane Camii’nin beton ve sıva ile yok edilen tarihi dokusu: 171 yıllık caminin beton sıva yapılarak bembeyaz bir boyayla kaplanması, asırlık taş ve harcın ruhunu tamamen silmiştir.
​Urfa Kalesi’ne eklenen ‘Botokslu’ beyaz beton taşlar: 1200 yıllık kaleye yapılan müdahalede kullanılan beyaz beton taşlar, tarihi dokuya o kadar yabancı ve absürt duruyordu ki, esere değil, alay konusuna dönüşmüştü.

​Hatay Arkeoloji Müzesi’ndeki ‘Botokslu Mozaikler’: Mozaiklerin orijinal hallerinden uzaklaşacak şekilde, adeta ‘makyajlanarak’ restore edilmesi, uluslararası alanda bile büyük tepki çekmişti.
​Restorasyon, bir yapıyı yeniden inşa etmek ya da onu bugünün zevkine göre güzelleştirmek demek değildir; korumak ve geleceğe olduğu gibi aktarmaktır.

​Sığ Düşünce ve Tarihin Yok Edilişi

​Esas meselenin düğümlendiği yer, bu eserlere müdahale edenlerin, tarihi mirasa olan yaklaşımındaki sığlıktır. Tarih ve sanat bilinci, maalesef dar bir estetik algıya indirgenmiş durumda. Bu dar görüş, tarihi, yalnızca “gözü yormayan, mümkünse yeni ve parlak görünen” bir estetiğin ötesine taşıyamıyor.

​Tarih, katmanları, dönüşümleri ve farklı dönemlerin izleriyle bir bütündür. Selimiye’nin kubbesindeki bir kalem işi, o dönemin sanatsal tercihlerinin ve kültürel etkileşimlerinin izidir. O izi silmeye kalkmak, o dönemin tarihini yok saymaktır. Bir dönemi sırf kendi kişisel veya grup beğenisine uymuyor diye reddetmek, tarihe ideolojik bir pranga vurma girişiminden farksızdır.
​Bu sığ düşünce, tarihi birikime saygısızlığın en somut göstergesidir. Bir eseri, sadece “doğru” kabul edilen tek bir estetik kalıba sığdırmaya çalışmak, kendi tarihimizin katmanlarıyla kavga etmektir.

​Bu sığlığa izin verenler, tarihi koruma iddiasıyla aslında kültürün ruhunu öldürmektedir. Ecdada veya geçmişe gösterilecek vefa, onun eserini kendinden daha iyi bildiğini iddia ederek, eserin yüzlerce yıllık tarihini bir çırpıda silmek değildir. Vefa, saygıdır. Saygı ise, eserin özgünlüğüne ve üzerindeki her bir dönemi kucaklayan o engin tarihe dokunmamaktır.

​Son Söz: Evrensel Sorumluluk ve Kültür Bilinci

​Bu yazıyı, herhangi bir ideolojik ya da kimliksel kalıba sığdırılmaksızın, tarihe, kültüre ve sanata duyulan derin bir saygının gereği olarak kaleme alıyorum. Zira kültür mirası, bireysel inançlardan veya siyasi görüşlerden bağımsız olarak, insanlığın ortak değeridir.

​Bir eseri gerçekten yaşatmak, ona yeni ve gösterişli bir “elbise” giydirmek değil, üzerinde biriken tozuyla, iziyle, yorgunluğuyla koruyup, gelecek nesillere layık olduğu saygıyla teslim etmektir. Selimiye Camii’nin kubbesini veya herhangi bir tarihi yapıyı tahrip eden bu restorasyon faciasına karşı çıkmak, kültürün ruhuna sahip çıkmaktır.

​Bu tarihi felakete sessiz kalmak, sadece bir estetik hatayı onaylamak değil, tarih bilincinin yitirilişine göz yummaktır. Bu sığ yaklaşıma karşı duruş sergilemek, sanata ve tarihe gönül veren her bireyin en temel görevidir.

​Bu denli değerli eserlerimize yapılan bu sorumsuz müdahaleler, kültürümüzün geleceği hakkında bize ne anlatıyor? Tarihin katmanlarına saygı duymayı ne zaman öğreneceğiz?

​Kültür Mirasına Saygı mı, “Kültür Soykırımı” mı? Restorasyon Faciasının Perde Arkası
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

EGEPRESS ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin