Kayyımlar, tutuklamalar bir kampanyaya dönüşmüşken borsamız, endekslerimiz, onslarımız, kurlarımız kendi rutinlerinde görünüyor. Ekonominin aktörleri sanki her sabah bağışıklık etkili iyimserlik hapı alıyorlar. Görüntü böyle. Böyle ama bu da bir yere kadar. Evet, bir yere kadar. Çünkü ekonomi, siyasetten ayrılıp ilanihaye kendi yoluna gidemez. Siyaset tarafında hastalık hali kötüleşirken, ekonomi iyileşme yolunda ilerleyebilir mi?
***
Muhtemelen çok kimsenin kafasında vardır bu soru… Siyasette olup bitenler acaba ekonomide işlerin daha da karışmasına yolaçabilir mi?
Bu soru gündeme geliyor çünkü, bir düğmeye basılması hali seziliyor. Kayyımlar, tutuklamalar, gözaltılar… Siyaset bilimciler, “yeni bir aşama” olarak algılıyor durumu. İktidar muhalefete baskıda el yükseltmiş görünüyor. Tam bir yaka paça hali izliyoruz. Neredeyse cümle bitmeden başlıyor soruşturmalar. Çağırılsa diyelim rahatlıkla gelebilecek kamu görevlilerinin, gazetecilerin kapısına dayanılıyor. Özellikle tercih ediliyor bu. Barış Pehlivan’ın avukatları “eğer soruşturma açıldıysa müvekkilimiz gelsin, ifade versin” diyorlar. “Yok” deniliyor. 40 dakika sonra kanalın önünden alınıyor! Esenyurt Belediye Başkanı Özer’in evi basılıyor sabaha karşı. Belli ki bir korku havası yaratmak istiyorlar. En sıradan hukuk usullerine bile bağlı hissetmiyorlar kendilerini. İktidarın küçük ortağı da tarihi misyonuyla devreye giriyor; muhalefete “kında bekleyen kılıç” tehdidi savuruyor!
Siyaseten ne yapmak istedikleri açık da muhalefete çullanmaya varan bu sathı saldırının ekonomiye bir etkisi olur mu?
Memleket, içeride siyaset tarafında artan hukuksuzluk ve baskı ortamı içinde operasyonlarla, pusularla, tertiplerle giderken… Dışarıda Türkiye’nin başını ciddi belaya sokacak gelişmeler olurken… Toplum, suç batağı içinde, ağır bir yozlaşma, kanunsuzluk ve çeteleşme girdabına sürüklenmişken… Ekonomi, başka bir dünyada yaşıyormuş gibi görünüyor. Siyasette ne olursa olsun bir şekilde ekonominin ayağına dolanmazmış gibi bir hava var. Acaba ekonomi; siyaset alanının bittiği yerde başlayıp, kendi uzak, izole parselinde başka bir hayat inşa etmenin yolunu mu buldu? Sanki… Piyasa kurtlarının ofislerine, borsa binalarına, tatlı kazanç salonlarına kötü haber akışını kesen izolasyon düzenekleri var. Öyle bir hal! Basın özgürlüğü üzerine karabulutlar çökerken borsamız, endekslerimiz, onslarımız, kurlarımız kendi rutinlerinde görünüyor. Ekonominin aktörleri bağışıklık etkili bir iyimserlik hapı mı alıyorlar her sabah?
Görüntü böyle…
Böyle ama bu da bir yere kadar.
Evet, bir yere kadar.
Çünkü ekonomi, siyasetten ayrılıp ilanihaye kendi yoluna gidemez.
Siyaset tarafında hastalık hali kötüleşirken, ekonomi iyileşme yolunda ilerleyemez.
Ekonomist Uğur Gürses yazmış: “Ekonomi normal bir ülkede reçetelerle yolunu bulur. Hukukun siyasi alete çevrildiği ülkede ekonomi normalleşemez…”
Geçenlerde Ekonomi Yazarı Osman Ulagay da yazmıştı:
“Ekonomi siyasetin aracı olmaya devam ediyor. (…) Ancak bu politikaların ekonomiyi tam bir çıkmaza sürüklemesi sonrasında rasyonel yani akılcı politikalara dönüş yapıldı. Ancak Türkiye bugün bir kez daha iktidardaki kişi ve partinin kendi geleceğini her şeyin önüne koyan anlayışına teslim olacak gibi görünüyor. Dünyada ve özellikle Türkiye’nin yakın çevresinde halen yaşanmakta olan çok boyutlu siyasi kaosun olası etkilerini de hesaba katarsak geleceğe iyimser bakmamız daha da zorlaşıyor.”
AKP enflasyonun tam kendisidir
Bugünden yarına durum bu ama orta – uzun vadede durum daha berraktır.
İhale Kanunu’nun yüz defadan fazla delinmesi, kamu işlerinin iktidar destekçilerine dağıtılması, makamların yandaş ödüllendirme aracına dönüşmesi, beş – on firmayla ihale tekeli kurulması, ekonomik kurumların çökertilmesi, onlarca kurumda işlerin denetim dışına çıkarılması, hesabı sorulmayan ağır yolsuzluklar… Bunlar demokratik, kuvvetler ayrılığına dayalı, denetim kurumları çalışan bir memlekette olabilir miydi? “Tek adam rejimi” olmadan bunlar olabilir miydi? Bu nedenle… Tek adam rejimi derinleştikçe -ki derinleşiyor, ekonominin içine sokulan çıkarcı çomakların eninde sonunda kriz yaratması kaçınılmazdır. Ekonominin, siyaseten harcanacak, iktidar koalisyonunu besleyecek rantları yaratma fonksiyonuna kilitlenmesi sürdükçe bu kaçınılmazdır. Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın Birgün’e açıklamasını hatırlayalım:
“AKP bir koalisyon hükümeti. Çıkar gruplarının koalisyonu ve bu çıkar gruplarının bir arada tutulabilmesi için AKP ekonomi idaresinin sürekli olarak rant çıkar ve yandaş gruplara aktaracağı bir iktisadi kaynak, iktisadi artık yaratmak zorunda. (….) Bu aktarım, uzun vadede sürdürülemez hale geldiğinde ise inşaat, imar ve spekülatif finansal işlemler üzerinden sağlanan yeni rant kaynaklarına yönelindi. (…) Reel üretim ve inovasyona dayanmayan bu ekonomi politikası, enflasyon yaratıcı bir döngüye sebep oluyor. Enflasyonu yalnızca rakamsal hedeflerle dizginlemek de mümkün olmuyor; çünkü asıl mesele yapısal bir dönüşüm gerçekleştirememek. (…) Enflasyonu düşürmeyi değil AKP kendi yandaş çevrelerine kaynak aktarmaya öncelik veriyor, vermek zorunda… Bunu bir ciddiyetsizlik değil AKP’nin zaten mevcudiyetini borçlu olduğu koalisyon ortaklığının zorunlu harcamaları, zorunlu israfı olarak değerlendirmeliyiz. Enflasyon da işte 22 yıllık bu koalisyonun bir arada tutmasının başarısının bedeli olarak karşımıza çıkıyor.”
Özeti, AKP enflasyonun tam kendisidir. Zaman zaman su tükendiğinde Ağbal’a, Şimşek’e koşması yanıltıcı olmamalı. Şu anda da öyle. Şimşek’e tahammül, seçime doğru siyasi rüşvet olarak dağıtacak kaynakların yığılacağı beklentisiyle ödünlü. Parlamenter sistemi yıkıp, “cumhurbaşkanlığı sistemi” dedikleri bir tür kravatlı padişahlık yarattılar… Böyle bir siyasal rejim nasıl bir ekonomi ister? Siyasette sözünü, arzusunu kanunlar üzerine çıkaran bir iktidar, ekonomi alanının kendi hukuku, kendi kuralları içinde akıp gitmesine izin verebilir mi?
Mümkün değil. Tek adam rejimi, tek adam ekonomisini yaratır ister istemez. O da bizdeki biçimiyle bir ganimet ekonomisidir. Rant ve kaynak yağmasıyla yürür ve böyle bir ekonominin burnu krizden kurtulamaz.
Bugün okudum haberini. Erdoğan Süzer dostumuz yazmış. “Müteahhit firmanın 20 yıldır gelenden geçenden para aldığı Göcek Tüneli, 31 Aralık 2025’te Karayolları Genel Müdürlüğü’ne devredilecek ve artık ücretsiz olacaktı. Ancak devir tarihinin sessiz sedasız 20 Mayıs 2030’a ertelendiği ortaya çıktı.”
Bu, 100 örnekten biriyse, o ekonomi kriz uğrağı olmayan bir gelişme yolunda gidemez. Kişi başına geliri yüksek, nüfusuna göre yüksek milli hasıla yaratan ülkelere bakınız. Hiçbiri bu seviyelerini ganimet ekonomilerine borçlu değil.
Beklentim şu: Türkiye karar saatine yaklaşıyor. Siyaset alanında muhalefete baskı artacaktır. Gelişmeleri öngörmek zor. Meclis, vekil sayısı gibi olağan yollar geçit vermezse olağanüstü yolların devreye girmesi ihtimal dışı değildir. Bu gelişmelerin eşlik ettiği bir ekonominin toparlanmasını beklemek gerçekçi görünmüyor. Bir kur atağı her şeyi tersine çevirebilir.