Özgür Özel, “Söyleyecek son sözümüz şudur, grubumuza. Kırmızı alarm arkadaşlar. Hayvan hakları yasasında olduğu gibi, kadına şiddet yasasında olduğu gibi, kırmızı alarm. Esenyurt’taki görevli milletvekilleri dışında tüm milletvekillerimiz etki ajanlığı yasası görüşmeleri sırasında bu yasayı geçirmemek için ellerinden ne geliyorsa onu yapacaklar. Size inanıyorum, size güveniyorum.” dedi
Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Genel Başkan Özel, “Kıymetli milletvekillerimiz, çok değerli grubumuz, çok kıymetli partililerimiz, konuklarımız, sesini Türkiye’nin dört bir yanından duyurmak için buraya koşup gelenler, televizyonları başında bizi seyredenler, radyolarından dinleyenler, hepinize Cumhuriyet Halk Partisi’nden bin selam olsun. Hepinizi saygı ile selamlıyoruz” dedi. Özel şöyle devam etti:
“414’ÜNCÜ BELEDİYEMİZ HAYIRLI OLSUN”
“Trabzon’un yeni sanayi ve ticaret merkezi olan Yomra’mıza 2019 yılında ilk defa seçilen, daha sonra yaptığı hizmetlerle halkın ve milletin gönlüne giren, son seçimlerde her iki kişiden birinin oyunu alarak seçilen Mustafa Bıyık yanımda. Mustafa Bıyık sesimizi duydu, çağrımızı dinledi, baba evine dönüyor. Hoş geldi, şeref verdi. Tabii baba evinin kapısı açık. Bu baba evinin hep çayı demli, çorbası kaynar, bacası tüter. Şimdi bu baba evinin bacasını tüttürenleri, Trabzon İl Başkanımız Sayın Mustafa Bak’ı, Yomra İlçe Başkanımız Sayın Haluk Batmaz’ı, Ortahisar ve Beşikdüzü’nün seçilmiş değerli Belediye Başkanları Ahmet Kaya ve Cahit Erdem’i, Parti Meclisi Üyemiz Yomralı sevgili Ecevit Keleş’i kürsüye davet ediyorum buyursunlar. Onlar baba evinin bacası tütsün diye odun çekenler, bu partiye şartlar ne olursa olsun sahip çıkanlar… Bir tarafta bu grubun evladı, bu gruptan önceki dönem birlikte bu sıralarda görev yaptığımız Trabzon’da merkez ilçe Ortahisar’ı büyük bir başarı ile kazanan Ahmet Kaya burada. Kendisini saygı ile selamlıyoruz, hoş geldi. Yine Beşikdüzü’nün çok sevgili Belediye Başkanı Cahit Erdem burada. Artık Trabzon’da daha çokuz, baba evinde daha çokuz, Türkiye’de daha çokuz. 414’üncü belediyemiz hayırlı, uğurlu olsun. Bu fotoğrafa Trabzon Milletvekilimi Sibel Suiçmez’i de davet ediyorum. Bundan sonraki süreçte Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapısının açık olduğunu, baba evinin hep vurguladık. Önümüzdeki hafta yeni katılımlar göreceksiniz, ondan sonraki hafta yeni katılımlar göreceksiniz. Her geçen gün güçleniyoruz, büyüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidara yürüyoruz.”
“SOSYAL DEVLETİN KORUMASI GEREKEN ÇOCUKLAR KONUSUNDA KİMSE GÖZÜ, KULAĞI KAPALI KALAMAZ”
“Dün akşam maalesef memleketim sayılacak, büyüdüğüm şehir İzmir’den büyük bir facia haberi aldık. Bugün sabah erken saatlerden itibaren Selçuk’ta o büyük acıyı hafifletebilmek için orada bulunan siyaset arkadaşlarımızla, belediye başkan yardımcılarımız, ilçe başkanımızla, il yöneticilerimizle temas halindeyiz. Belediye başkanımız yurtdışındaydı, ilk vasıta ile dönüşte. Maalesef çok büyük bir acı. Öğrendikçe insanın içi yanıyor. Emekli bir felsefe öğretmeninin kızı Melisa. 22 yaşında bir erken evlilik yapıyor. Kendi tercihi ile bir evlilik yapıyor. Hurda toplayarak yaşamını sürdüren bir erkekle evleniyor. O günden sonra 5 yaşında olan Nefes, 4 yaşında olan Peri, 3 yaşında olan Aslan, 2 yaşında Masal, 1 yaşında Aras Bulut. Her sene bir evladı oluyor. Eşi hapse giriyor, çeşitli suç kayıtları var. Bu sefer kendisi başlıyor hurda toplamaya. Evde yanan bir soba. En büyüğü 5 yaşında olan beş çocuk. Büyük bir felaketle karşı karşıya kalınıyor. Sosyal hizmetler defalarca gelmiş gitmiş. Böyle durumlarda eleştirmek kolay ama Selçuk Sosyal Hizmetler, bakanlığın görevlileri 17 kez çocuğu almak üzere kapıya gidiyorlar, vermiyor. Maalesef hiçbirimizin masum olmadığı bu düzen içinde beş çocuğu olan ve hurda toplamak zorunda kalan 27 yaşında bir kadın acılardan en büyüğünü hem kendi yaşadı, hem hepimize yaşattı. Bu konu Türkiye’de yoksulluk, Türkiye’de güvencesizlik, Türkiye’de felaketlere karşı ya da aile içinde yaşananlara karşı kadınların dirençsizliği, sosyal devletin kanunlarla korunması gereken o çocuklar noktasında düştüğü bir takım aczler, neyse bu, buna kimse gözü, kulağı kapalı kalamaz. Grubumuz bir araştırma önergesi yazacak. Türkiye’de korunmaya muhtaç çocukların bu durumundan ailenin itirazı, başka durumlar, objektif kriterler, bağımsız kurumlar, sivil toplumun dahil edilmesi, eksik neyse bu işin bu benzer vakalar bir daha yaşanmasın diye bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif edeceğiz. Bu meseleyi de çok yakından hep birlikte takip edeceğiz.”
“10 KASIMDA 1 MİLYON 100 BİN VATANDAŞIMIZ ANITKABİR’DEYDİ”
“Tabii bu üzüntü, bu yas, 10 Kasım’daki ulusal yasımızın üstüne geldi. Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vefatının 86’ncı yıldönümünde özlemle, minnetle, rahmetle andık hep beraber. 81 ilde anma programları yapıldı. Saat 09.05’te Türkiye’de yine hayat durdu. Çatıdaki işçi durdu, köprüdeki sürücü durdu, madende yerin 400 metre altındakiler durdu, şehirlerarası yolda kamyon şoförü durdu. Bütün Türkiye, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırası önünde bir dakika durdu; ona minnetlerini, şükranlarını iletti. 9 Kasım’dan itibaren yüz binler Anıtkabir’e aktılar. 10 Kasım’da resmi rakam 1 milyon 100 bin vatandaşımız Anıtkabir’i ziyaret etti. Bugün burada ‘Benim iki büyük eserim var. Bunlardan bir tanesi Cumhuriyet, diğeri de Cumhuriyet Halk Partisi’dir’ diyen önderimizin, partimizin birinci Genel Başkanının, kurucumuzun huzurunda bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi tüm üyeleri adına kendisine minnetlerimizi sunuyorum. Birileri işine gelince Atatürkçü olanlar, sonra Atatürk’e zerre muhabbet besleyen ‘Ne ölüme, ne dirime’ diyen meczupların hastanesine de cenazesine de koşanlar, ama 15 Temmuz akşamı ‘Bulun, bulun. Atatürk bayrağı, posteri bulun. İl başkanlıklarımıza asın’ diyenler, kafası bozulduğunda dönüp ‘İki ayyaş’ deyip, sıkıştığında ‘Keşke 10 yıl daha yaşasaydı’ diyenlerin samimiyetini bu milletimiz vicdan terazisinde tartıyor. Ama bu milletin Atatürk’e sadakatini her 10 Kasım’da görüyoruz, görmeye de devam edeceğiz. Tayyip Bey’in, 10 Kasım Türkiye’nin matem gününde yaptığı konuşmaya birazdan değineceğim. Ama ilk önce esas hepimiz açısından son derece yakıcı ve bir ülkenin gerçek gündeminde olan konuları ıskalamadan konuşmak lazım.”
“KENDİLERİNE RASYONEL, VATANDAŞA İRRASYONEL”
“Ekonomik kriz her alanda derinleşirken, iktidarın ekonomi yönetimi kendine rasyonel, vatandaşa irrasyonel davranışları sergilemeye devam ediyor. Bu yönetimin elinde fiyatlar zamlanırken, fiyatların sonuna yeni sıfırlar eklenirken, ücretler, maaşlar yavaş yavaş eriyor, eriyor, eriyor, adeta tükeniyor. Örneğin yeni yıl için yeniden değerleme oranı yüzde 44. Kasım ayında son bir yılın enflasyon verilerinden hareketle hesaplanıyor. Yüzde 44. Yani devlet ‘Ben alacağım vergilere ocak ayında yüzde 44 zam yapacağım’ diyor. Buna göre motorlu taşıtlar vergisi 1600 cc’lik bir araç için yani vatandaşın en çok kullandığı, en mütevazı araç için 5 bin 850 lirayken, 1 Ocak’ta 8 bin 425 lira olacak. Özel iletişim vergisi, hepimizin telefonlarından alınan özel iletişim vergisi 179 lirayken, 258 lira olacak. 12 telefon faturamıza bölünerek her ay bizden tahsil edilecek. B sınıfı ehliyet harcı 3 bin 900 liradan 5 bin 700 liraya, pasaport harcı 7 bin 800 liradan 11 bin 300 liraya… Yolcunun yurtdışında beraberinde getirdiği tek telefon, eskiden serbestti bu sonra küçük bir şey koydular, büyüttüler. 31 bin 600 liraymış tek telefona kayıt, 45 bin 600 liraya getirdiler 1 Ocak’tan itibaren. Yurtdışında çalıştı işçi; inşaatta, Suriye’de, Libya’da, Irak’ta, Hollanda’da, Almanya’da. Gelirken bir telefon getirdi. Kaydettirmek, açtırmak için 45 bin lira alacaklar. Yurtdışına çıkış harcı bugün 500 lira, 720 lira yapacaklar. Her birimizin verdiği gelir vergisi beyannamesi için damga vergisi 467 liraymış, 672 lira olacak. Beyannameyi elektronik ortamda veriyorsun. Olmayan beyannamenin üstüne yapıştırılmayan pulun damga vergisini alıyorlar; 672 lira. Köprüler, otoyollar, tüneller en az yüzde 44 zamlanacak. İğneden ipliğe her türlü ürüne bu zamlar fazlasıyla yansıyacak. Ama bir yandan da Türkiye’de birileri 17 bin 2 lira asgari ücretle geçinmek zorunda kalacaklar.”
“ONLAR BEŞLİ ÇETENİNKİNİ SAVUNSUNLAR, BİZ VATANDAŞIN BÜTÇE HAKKINI SAVUNUYORUZ”
“AK Parti iktidara geldiğinde asgari ücret 184 liraydı, çeyrek altın 27 liraydı. Bundan sonra Türkiye’nin dört bir yanında, pazarların girişinde, çıkışında, İzmir’de Kemeraltı’nda, İstanbul’da Beyoğlu’nda, Mısır Çarşısı’nın girişinde ve çıkışında, Erzurum’da, Bitlis’te, Adana’da, Hakkari’de, Trabzon Yomra’da, Antalya Kemer’de, Edirne’de, Tekirdağ’da, Hayrabolu’da, Burdur’da, Bucak’ta, her yerde gençlik kollarının elinde, kadın kollarının elinde, örgütümüzün elinde bu ya da daha büyük hesapları göreceksiniz. Her birinin gençlik kollarının üzerinde göreceksiniz ayrı ayrı bunları. Bütün Türkiye’ye şunu anlatacaklar. 2002 yılında en düşük memur maaşı 14,5 çeyrek altın alıyordu, bugün 7,5 çeyrek altın. AK Parti’nin memura maliyeti; ayda 7 çeyrek altın. En düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu, bugün 2,5 çeyrek altın. AK Partinin her emekliye aylık maliyeti; 5,5 çeyrek altın. Asgari ücret 7 çeyrek altın alıyordu Tayyip Bey geldiğinde, bugün alabildiği 3 çeyrek altın. Asgari ücretliye Erdoğan hükümetlerinin maliyeti; ayda 4 çeyrek altın. Kredi ve Yurtlar Kurumu öğrencisi aldığı harçla 2002’de 1,5 çeyrek altın alıyordu, şimdi ‘çeyrek’ çeyrek altın. Maliyet, eksik verilen harç; her ay 1,25 çeyrek altın. Bunu bütün Türkiye’ye göstereceğiz. Bu partinin bu grubu bütçe görüşmelerine giriyor. Öyle zenginlerin, yandaşların, beşli çetelerin bütçelerini savunsun onlar. Onlar vatandaşın bütçesini savunacaklar. Biz hem pazarda, hem kahvelerde, meydanlarda, sokaklarda, Türkiye’nin dört bir yanında ve Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nde emekliye, asgari ücretliye, öğrenciye, çiftçiye, memura ve mağdura bütçe istiyoruz. Vatandaşın bütçe hakkını savunuyoruz.”
“81 İLDE SOKAK SOKAK, KAPI KAPI GERÇEK SORUNLARI KONUŞACAĞIZ”
“Bundan sonra 1 Ocak gününe kadar Cumhuriyet Halk Partisi hem komisyonda, hem Genel Kurul’da, hem bu hafta sonundan başlayarak 81 ilde 973 ilçede, milletvekilleriyle, parti meclisi üyeleriyle, genel başkan yardımcılarıyla, il ve ilçe yönetimleriyle, gençlik ve kadın kollarıyla, sokak sokak, kapı kapı vatandaşın gerçek sorununu, AK Parti’nin sırtımıza vurduğu yükü, bundan nasıl çıkacağımızı konuşacaklar. Ayrıca Cumhuriyet Halk Partisi’nin ekonomi kurmayları, 20 Kasım gününden başlayarak, Gaziantep’ten, Kahramanmaraş’tan, sanayi şehirlerinden, emek şehirlerinden başlayarak, adım adım, emek emek, tüm kentleri gezerek sorunlara Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, sanayicinin sorununa, sanayide çalışan işçinin sorununa, esnafın sorununa, tarlasında ürününü kaldıramayacak hale gelmiş çiftçinin sorununa, işsizlik sorununa, istihdamsızlığa, güvenecesizlik sorununa, Cumhuriyet Halk Partisi ne söylüyor, bunları adım adım çalışmaya devam edecekler.”
“EMEKLİ MAAŞI ASGARİ ÜCRETE DENK OLMALI VE DERHAL BU AY BİR ASGARİ ÜCRET YATIRILMALI”
“Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin en önemli iki gündemini şöyle ifade etmek isteriz. Önümüzdeki iki aydaki iki gündem. Bugün Emekli Dernekleri Başkanı çıktı ve çok yerinde bir açıklama yaptı. Dedi ki, ‘1 Ocak’ı bile bekleyemeyiz, emekli perişan. Seyyanen bir zamla bize 1 Ocak’a kadar bir nefes aldırsınlar. 1 Ocak’tan sonra da zammımızı yapsınlar’. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, burada öneriyoruz. Meclis’te Grup Başkanvekillerimiz önerecekler. Bütçe görüşmeleri sırasında önerecekler. Kanun teklifi verecekler, indirecekler, oylatacaklar. Birinci önerimiz emekli maaşı asgari ücrete denk olmalıdır ve derhal bu ay her emekliye bir asgari ücret, 17 bin liralık maaş bu aydan itibaren yatırılmalıdır. 1 Ocak günü geldiğinde asgari ücret zamlanacak. Biliyorsunuz, asgari ücretin aslında 14 Mayıs seçimlerinden önce gündem oradaydı, Tayyip Erdoğan dedi ki ‘Asgari ücrete sadece temmuzda değil, martta ve ekimde de yani yılda dört kez zam vermeyi düşünebiliriz. Üç ayda bir enflasyon güncellemesi’. Seçim bitti, iktidar oldu, asgari ücretliye 17 bin lira gibi komik bir zam verdi. Bırakın temmuzu, bırakın dört seferi, temmuzda dahi zam yapmadılar. Bugün 17 bin liralık asgari ücretin verildiği gün açısından satın alma gücü 6 bin lira erimiş ve 11 bin liraya düşmüş durumdadır. Biz enflasyona göre zam verecek, bunu verip… Ki temmuzda yapmayınca burada yapılan gecikmeli zam, enflasyona göre verilse bile telafi edici olmuyor, büyümeden, refah payından zaten mahrum kalıyor. Yıllara sari yapılan kötülükler yüzdesel etki ile olması gerekenin çok gerisinde asgari ücreti tutuyor. Bir de utanmadan gerçekleşen değil, beklenti enflasyonuna göre zam vermeyi tartışıyorlar. Kendi beklentileri, bu yıl içinde üç sefer… Önce Merkez Bankası tarafından ‘yıl sonunda 38 olacak’ dediler. Ardından OVP, orta vadeli program eylülde açıklandı; ‘41,5 olacak’ dediler. Geçen hafta Merkez Bankası raporunu açıkladı, ‘yüzde 44’ dedi. Bunlar kendileri bile tutturamıyorlar ama enflasyonu gerçekleşen enflasyona göre değil, beklenti enflasyona göre yapıp aradaki farkı kazık olarak asgari ücretliye atacaklar, krizin faturasını asgari ücretle asgari ücretliye kesecekler.”
“ASGARİ ÜCRET TALEBİMİZ 30, BUNUN ALTINDA BİZ YOKUZ”
“Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, uygulanabilir, beklentilerin gerisinde de olsa bir adım geri adım atmadan savunulmak üzere hesabımızı şöyle yaptık. Bir asgari ücretlinin gerçek enflasyon nedir? Bugün enflasyon yüzde 50, zam verirken yüzde 50 verse 24 bin lira falan bir zam vermesi gerekiyor, 24 bin lira asgari ücret olacak. Onlar diyor ki, ‘Bu çok. Beklentimiz otuzsa, 30 verelim, 21 bin lira yapalım’. Düşünün seneye bu vakte, 14 ay sonrasına kadar 21 bin lira asgari ücret verme hesabında olanlar var. Biz, bir asgari ücretli parayı nereye harcar diye baktık. Bir senede bu ne kadar artmış diye baktık. Bu yüzde 76’ya denk geliyor. Ve bunu hesapladığınızda, 17 bin liraya sadece bir yılda asgari ücretlinin muhatap olduğu enflasyon, yani bulgur, pinpon topu değil; yani ayçiçek yağı, bakır çubuk değil; yani okul çantası, dört renkli reflektör değil… TÜİK bunlara göre hesaplıyor ama asgari ücretli bu enflasyonu yaşıyor. O verilirse hesap ortadadır, bütün sendikalara çağrımız budur. ‘Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında biz yokuz.’ Herkesi bu çağrıya sahip çıkmaya davet ediyorum. Asgari ücret 30 bin lira, yoksa mücadeleye devam edeceğiz, itiraza devam edeceğiz. Bu memleketi size dar edeceğiz, bu memleketi size dar edeceğiz. ‘30’, altında biz yokuz.”
“GARİBAN VATANDAŞTAN HİÇ VERGİ ALMAYACAĞIZ”
“Ayrıca ülkemiz vergide adaletsizliğin en çok yaşandığı ülkedir. Dünya sıralamasında vergi adaletinde en gerilerdeyiz. Arkamızdaki ülkelerin sayısı bir elin parmaklarından azdır. Ve Türkiye’de örneğin geçen sene ‘10 bin lirayı 17 bin lira yap’ dediğimizde ‘12 bin 500 yapabilirim, 33 milyara mal oldu. Senin dediğin için 100 milyar para lazım’ dediler. Bulamadığı parayı plan bütçede geçen sene 666 milyar… Bakın 33’ü vermiş, 66 bulamıyor. 660 milyar bütçe kanununa koyarak vazgeçilen vergiler kalemi altında zenginlerin, müteahhitlerin, büyük şirketlerin, holdinglerin kazanılmış paradan ödemeleri gereken 666 milyarı ama teşvik, ama vergi silme, ama vergiden vazgeçme adları altında bir kalemde bütçeye koydular; bu parayı vurdular. Bu sene bu kalem 701 milyar TL’dir. Ama ‘Gel asgari ücreti 30 yapalım’ dediğimde ‘30 olmaz, 25 dahi olmaz. 21 yapalım’ deyip sefaleti sürdürmek isteyenler var. Bu memlekette vergi nereden toplanıyor? Toplam 100 lira vergi toplanıyor, 65 lirası dolaylı vergi. Dünyanın en büyük adaletsizliği. Bir tane mandıra var orada. İki kişi önlü arkalı çocuğuna süt alıyor, evine peynir alıyor, aynı vergiyi ödüyorlar. Bir tanesi karşıdaki fabrikanın patronu, öbürü kapısındaki asgari ücretli bekçi. Elektrik kullanırken, su kullanırken, mazot alırken… İki tane araç yanaşıyor. Biri dünyanın en pahalı jipi, bir tanesi en gariban çiftçinin 30 yıllık traktörü. Mazot konuyor ikisine de, aynı vergiyi ödüyorlar. Dolaylı vergilerin toplamı bu bütçede de yüzde 65. Yüzde 65… Yani fakir – zengin ayırmadan herkesten alınan vergi, toplam verginin yüzde 65’i. Diğeri kesinti yoluyla yani maaştan, gidip asgari ücretli maaşını çekerken eline değmeden kesilen, emeklinin eline değmeden kesilen, beyaz yakalının, mavi yakalının, gri yakalının eline değmeden kesilen parayla ayrıca serbest meslek erbaplarından alınan vergiler… Toplamı yüzde 17. Peki yani 65’i herkesten eşit, 17’si maaş alanlardan, bir de işte küçük esnaftan. Ne yaptı bunlar? 82. Geriye kalan 18’de birkaç küçük madde var. Üretim yapandan, para kazanandan, ihracat yapandan, Türkiye’de dünya kadar para kazananların hepsinden alınan toplam vergi yüzde 14. Bir tarafta yüzde 87 ezilenlerin verdiği vergi, bir tarafta yüzde 14 kazananların verdiği vergi. Bizim kimsenin servetinde gözümüz yok, parasında gözümüz yok ama bu kadar adaletsiz bir vergi sistemine de tahammülümüz yok. CHP iktidarında, bu işi tam tersi yapacağız. Çok kazanandan çok alacağız az kazanandan az alacağız, gariban vatandaştan hiç vergi almayacağız.”
“12 MAAŞ ALIYORUM, DÖRDÜNÜ TAYYİP BEY’E KAPTIRIYORUM”
“Şimdi değerli genel başkan yardımcılarımız çalıştılar, bir önerimiz var. Öyle ya DİSK geçen sene İstanbul’dan kalktı, Ankara’ya kadar yürüdü ‘vergide adalet’ diye. Biz de eşlik ettik her geçtikleri ilimizde. TÜRK-İŞ geçen ay miting yaptı, vergide adalet istedi. Hak-İş’e sorarsan o da bu adaletsizlikten yakınıyor. Yani bu işin sağcısı – solcusu, AK Partilisi, MHP’lisi, CHP’lisi, DEM’lisi, İYİ Partilisi yok. Bir gerçek var; asgari ücret çok düşük, üstünde alanların durumu da perişan. Ve Türkiye’de yoksulluk sınırı 66 bin lira, bunun brütü 89 bin lira. Bu, şu demek; bir yıllık dilim 1 milyon lirada. Oysa 66 bin yoksulluk sınırında maaş alan birisine, yoksulluk sınırının altında kademe, şubat ayında ikinci kademeye geçiyor. Yani en düşük kademe vergide yüzde 15’ken şubatta 20’ye, mayısta 25’e, yok ki 30’a, 35’e gidiyor, maaşlar eriyor. Buna göre yaptığımız hesapla eğer yoksulluk sınırında ve altında alanların hepsine birinci dilim vergi dilimi der, bunu yüzde 15’te tutarsak 2024 yılı verilerine göre 30 bin lira eline net geçen birisi onların sistemde 55 bin lira vergi veriyor. Ayda 30 bin lira eline net geçiyor, iki aylığını vergi diye veriyor. Bu nerede var? 30 bin lira. Yoksulluk sınırının yarısı, iki maaşı vergiye gidiyor. Bizim önerdiğimiz sistemde 27 bin lirasını verecek, 28 bin lira cebine kalacak. 50 bin lira net aylık alanlar 145 bin lira vergi veriyor. Yani 50 bin lira alıyorsan üç aylık gelirin vergiye gidiyor. Yani ilkbahar, yaz, sonbahar, kış. Üç ayını, bir mevsimi vergiye çalışıyorsun. Eğer 70 bin lira bizim sistemde olursa, 70 binini ödeyecek, 75 bini kendi cebine kalacak. Yoksulluk sınırı neyse o, 66 bin lira lira maaşla çalışan bir kişi 239 bin lira. Dört ay yani ocak, şubat, mart ve nisanda verileni vergi olarak geri alıyorlar. Sadece sekiz ay çalışıyorsun. Dört ay devlete, sekiz ay ailene çalışıyorsun. Bizim sistemde 106 bin lirasını ödeyecek, 133 bin lirası kendine kalacak. Sadece asgari ücretlinin değil plazalarda çalışan beyaz yakalıların, fabrikadaki gri yakalı ara elemanların, mavi yakalı asgari ücret üstünde maaşı alanların, herkesin sorunu bu vergi adaletsizliğidir. 12 maaşın… Millet 12 maaş eskiden şuydu… 12 maaş alıyorum dört maaş da ikramiye alıyorum. Şimdi 12 maaş alıyorum, dördünü Tayyip Bey’e kaptırıyorum. Böyle vergi sistemi olmaz. Bir tarafta fabrikalarında yaptığı tünellerle, otoyollarla, geçitlerle, devlet garantisiyle, uzun vadeli kredilerle dünyanın parasını kazanan 25-30 tane devasa holding bir lira vergi vermiyorlar. Yolunu buluyorlar; ‘Efendim faiz ödememiz var, borç ödememiz var, yeni projemiz var, teşvik aldık, takla attık, takke koyduk’. Ödemiyor. Onun yanında çalışan 60 bin lira maaş alan gece – gündüz şantiyede çırpınan mühendis, 12 maaşın dördünü devlete veriyor. O yüzden biz diyoruz ki, ‘Yüzde 15’lik birinci kademe Tayyip Bey’in hesabıyla şimdi 110 bin lira. Yüzde 44’le olacak 155 bin lira. İki ay sonra yine yüksek vergi dilimine geçilecek, bu paralar gidecek. 66 bin lira netin denk geldiği 1 milyon liraya kadar tüm gelirlerde yüzde 15, ondan sonra yüksek kademelendirme başlamalıdır. Yoksulluğa terk edilmiş devlet memurlarının, öğretmenlerin, mühendislerin, doktorların da kol gücüyle çalışan, asgari ücret üzerinde alanların da sırtındaki vergi yükü hafifletilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunu hem burada savunacağız, hem sokakta anlatacağız, hem de bütçe görüşmelerinde bunun üzerinde yoğun olarak duracağız.”
“ASGARİ ÜCRETTE ÇOK GELİYOR AMA SARAY HARCAMALARINA YÜZDE 38 ZAMMI YAPMIŞ”
“Bütçe görüşmeleri başladı. Grubumuzun komisyonda, Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki hem üyelerinin hem ilgili bakanlıklarla ilgili arkadaşlarımızın çalışmaları gayretlerini, performanslarını, gece – gündüz emeklerini görüyorum, takdir ediyorum, kendileriyle gurur duyuyorum. Bunu bütçe geçeceği dakikaya kadar sürdüreceğiz. Yap – İşlet – Devret‘le kamu – özel işbirlikleri ile 202 milyar TL paranın, yani 5 milyar doların bu bütçeye konulduğunu, yani ‘Cebimizden 5 kuruş çıkmayacak’ dedikleri şehir hastaneleri, otoyollar için tam 5 milyar dolar; 202 milyar TL’nin bu sene bütçede cebimizden çıktığını bir kez daha kayda geçirmek isterim. Bu arada ne verecek asgari ücret diye? Enflasyona göre verse 48 vermesi lazım. Ona göre 38 vermesi lazım ama çok geliyor. Yüzde 25 vermenin hesabını yapıyor, yüzde 30 vermenin hesabını yapıyor Tayyip Bey. Ama kendisinin devasa maaşına da, kendisinin sarayının harcamalarına da yüzde 38 zammı daha hiçbir şey geçmeden bütçeyi yollarken yapmış. İtibardan tasarruf etmemeye, saraydan tasarruf etmemeye ama asgari ücretliyi, emekliyi ezmeye devam ediyor. Ezdirmeyeceğiz, karıncanın kardeşi var; o da Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
“’KAZ DAĞLARINDA ALTINA MANİ OLDUNUZ, AJANSINIZ’ DİYECEKLER”
“Bir yandan etki ajanlığını bekliyor herkes, bütün Türkiye burada. Ama Kaz Dağları’nda kalkmış gelmiş teyzemler. Hacıbekirler Köyü’nden biri bana bu dalı getirmiş. Biri de dedi ki, ‘Aman bu tohumlarımız yok olmasın evladım, sana bunları getirdik’. Ben de ellerinden öptüm. 20’li yaşlarımda, 25-26 yaşında Kaz Dağları’nda direnişlere giderdik, ‘Kaz Dağı’nın altını üstündeki zeytindir’ derdik. Şimdi Kaz Dağları’nda yeni madenler açıyorlar ve o madenler yüzünden 80 yaşında anamın gözü yaşlı bırakıyorlar. Dedi ki, ‘Kalktım, geldim. Bütün gece uyumadım, yolda geldim’ dedi. Orada gözyaşı döktü, şimdi gözyaşı döküyor. Anacığım, gözyaşlarını sil. Bu memleketin derelerini kuranların da anaların gözünden yaş akıtanların da iki elimiz yakalarında. Sizi yalnız bırakmayacağız, söz veriyoruz. Tabii iktidarın gündemi yarın belki bu teyzemi ‘Efendim, Türkiye altın çıkaracaktı. Mani oldunuz, yabancı şirketler için ajanlık yaptınız. Sen ajansın, provokatörsün. Cezalandırılmalısın’ diyen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz. Geçtiğimiz yasama yılında getirdiler. Direndik, direndiniz, geri çektiler. Şimdi Noterlik Kanununda değişiklik yaparken Türk Ceza Kanununa madde ekleyip, etki ajanlığını 339. maddeye ekleyerek getirmek istiyorlar. Hiç şüphe yok muhalefet için, muhalif gazeteciler için, muhalif öğrenciler için, muhalif akademisyenler için, köyünün koruyan köylüler için bir sopa olarak kullanmak için getiriyorlar. Öyle bir düzenleme yapmışlar ki hukukun en temel beklentisi, bir suçun nedeni nedensellik ve fail ile fiil bağının kurulması. Hiç bunları aramadan, birisi varsa bana muhalifse, ben onu başkalarının etki ajanı olarak nitelendiririm, içeri atarım, bunları yıldırırım, kimseyi konuşturmam. Bakın bugün Murat Yetkin‘in çok kıymetli bir yazısı var. MİT Hukuk Müşavirinin plan bütçedeki ifadelerine alıntılamış. Savunurken diyor ki, ‘Efendim bir başka ülke, üçüncü bir ülkeye ajan yolluyor, buradan geçiyor, patlayıcıyı alıyor, tutuyoruz. Bir tek patlayıcıdan ceza kesebiliyoruz. Veya yurt dışında bir örgüt Türkiye’de bir uyuşturucu çetesini taşeron kullanıyor, yakalıyoruz, bir tek uyuşturucudan işlem yapabiliyoruz’. Kardeşim millet buraya Parlamentoda yazdığını okuduğunca anlayabilen, meramını yazıya dökebilecek 600 tane milletvekili seçip yolladı. Hukukçu arkadaşlar var. Bunu anlatın, otursunlar yazsınlar. Yabancı ülkenin buradaki taşeronu yakalanınca 1,5 yıl uyuşturucudan ceza verebiliyoruz. Yazarız bunu. Ama senin yazdığın gibi olursa, ne olacak? Dışarıdan Türkiye’de çalışmalara YÖK para ayırmaz, akademisyen yurtdışından fon bulur, ‘Etki ajanısın’ diyecekler. Gazetecileri teker teker işten atarlar, attırırlar. Gazeteci yurt dışından fon bulur, yayın yapar serbestçe, ‘Etki ajanısın’ diyecekler. Öğrenciye diyecekler, muhalefet milletvekillerine diyecekler, gençlik kollarına diyecekler. Muhalefeti bastırmaya çalışacaklar.”
“NATOPA’DA “DEMOKRASİYE AYKIRIDIR” DİYE İMZA ATAN SEKİZ AK PARTİLİ, İKİ MHP’Lİ ETKİ AJANLIĞINI GETİRMEYE ÇALIŞACAK”
Bu biliyorsunuz, otoriterlik bulaşıcı bir şey ve otoriterlerin faaliyetleri de birbirlerine öğrettikleri bir şey. Otoriterler otoriterlerden, tek adamlar tek adamlardan öğreniyor. Etki ajanlığının patenti Tayyip Beyde değil Sayın Putin’de. 2012’de Rusya’da etki ajanlığını kanuna koymuş sonra Gürcistan, Kırgızistan, Sırbistan izlemiş, beşinci sıraya Macarlar girecekmiş bizimki öne geçmiş. Şimdi Gürcistan’da yasalaşan etki ajanlığı yasasına karşı NATO Parlamenterler Meclisi’nde 24-27 Mayıs’ta yapılan toplantıda düzenlemenin demokrasiye karşı bir tehdit olduğu karara bağlanmış ve deklarasyon yayınlanmış. NATO Parlamenterler Meclisi’nde bizi de üyemiz var. Hatta görevi ile gurur duyuyoruz Faik Öztrak yönetici pozisyonunda ama sadece biz yokuz Türkiye’yi temsilen NATOPA’da 18 Türk üye var. Sekizi AK Partili, ikisi MHP’li. Bu 10 arkadaş bu dönem şu anda birazdan arkadaki salona girip etki ajanlığı getirmeye çalışacak. Bu 10 arkadaş, mayıs ayındaki deklarasyona imza atmışlar. ‘Etki ajanlığı kanunu demokrasiye aykırıdır. Biz bunun karşısındayız’ diye. Devlet Bey için kolay, ikisini şimdi partiden atar. Tayyip Bey ne yapacak? Senin milletvekillerin, senin getirdiğin kanuna mayıs ayında ‘Demokrasiye aykırı, muhalefeti baskılar, basını susturur’ diye imza atıyorlar. Daha bundan sonra bizim burada söyleyecek, daha başka bir şey söylememize gerek yok. Söyleyecek son sözümüz şudur, grubumuza. Kırmızı alarm arkadaşlar. Hayvan hakları yasasında olduğu gibi, kadına şiddet yasasında olduğu gibi, kırmızı alarm. Esenyurt’taki görevli milletvekilleri dışında tüm milletvekillerimiz etki ajanlığı yasası görüşmeleri sırasında bu yasayı geçirmemek için ellerinden ne geliyorsa onu yapacaklar. Size inanıyorum, size güveniyorum.”
“ÖĞRETMENLERİN DİPLOMALARI KAPTILAR, KAÇIYORLAR”
“2002’de 68 bin öğretmen ataması yapılmamıştı. Tayyip Bey geldi, rahmetli Ecevit’e ‘Vicdansız’ dedi. Dedi ki ‘Niye okuttun bu öğrencileri? Yazık değil mi? Ben iktidar olduğumda inşallah ilk yıl içinde hepsini atayacağım’ dedi. Ecevit 3 yıllık hükümetti, belki onların 8-10 bini Ecevit mesuldü. Geri kalan birikmişti. 68 binini atasa atardı. O günden sonra da bütün tedbirleri alsa bir tane sorun olmazdı. Şimdi rahmetli Ecevit’e, 68 bin kişiden hesabı sorulan Ecevit’e o hesabı soran bugün 1 milyon 42 bin atanmayan öğretmenle memleketi karşı karşıya bıraktı. Atanamayan demiyorum, o öğretmene kusur atfediyor. Sen atanamamışsın gibi. Sanki kusuru var ya da kendisine bir masumiyet atfediyor. Efendim atayacaktık da atayamadık, elimiz ermedi. Sen atamadın. Atanması için söz verdin, sen atamadın. Şimdi bu öğrenciler tarihin en büyük kapkaç olayıyla karşı karşıyalar. Bir kere meslekleri 1 milyonun üzerindeki öğretmenin diplomaları çalınmaya çalışılıyor. Nasıl? Şöyle, 2023 seçimlerinden önce Sayın Erdoğan dedi ki ‘Biz mülakatı kaldırdık.’ Çünkü CHP bunu öneriyordu, öğretmenler bunu bekliyorlardı ve ‘Mülakatı kaldırdık’ dedi. Hemen arkasında devrin Milli Eğitim Bakanı ‘Mülakat tarihe karıştı’ dedi. Geldiler, seçimi kazandılar, yeni bir bakan getirdiler. Bu bakan dönüyor dönüyor ‘mülakat yapacağız ama mülakat gibi mülakat yapacağız’ diyor. İlk önce yaptığı şeyi söyleyeyim. Milli Eğitim Akademisi diye bir şey kuruyor ve diyor ki ‘Okulu bitirdin. Öğretmen oldun, diploman var. Bir işe yaramaz. Ben bu akademiye emekli olan öğretmen kadar öğretmen alacağım. O akademide 2 yıl bakacağım. Davranışına göre karar vereceğim. Kimini atayacağım, kimini atamayacağım. 4 yıllık okul üstüne 2 yıl akademi geldi. Okullar bittikten sonra. Bu öğrenciler bunu bilmiyordu. Şimdi her yıl öyle atasa 60 yılda bitiremiyor, öğretmenleri. Daha bir tane yeni öğretmen mezun etmese. Diplomaları kaptılar, kaçıyorlar.”
“BU KANDIRMACAYI ÖĞRETMENLER VE AİLELERİ UNUTMAYACAK”
“Bu sene bu akademi yok. ‘Mülakat gibi mülakat yapacağım’ diye Tayyip Eroğan’ın sözünü yiyerek, çiğneyerek öğrencileri kandırdığını itiraf ederek, mülakat yaptılar. Sınav oldu, mahkemeye başvuruldu. Mahkeme karar verecek diye bekleyip 66 gün puan açıklamaldılar. Bir gün tamamen devlet ciddiyetinden uzak, 1 saat 15 dakika sistem açıldı. Sonra hızla kapandı. Gören gördü, çoğu göremedi. 66 gün sonra sadece puan açıkladılar. Sıralama yok. Zavallı öğretmenlerimiz, WhatsApp grupları, Telegram grupları kurup, puanları oraya yazıp, 3 bin 500 öğretmen bir daldan puanını oraya yazıyor. Fotoğrafını oraya atıyor, sıralamalarına karar vermeye çalışıyorlar çünkü 14 Kasım günü atama tercihinin son günü ve karanlık bir odada gözü görmeden tercih yapmaya zorlanan öğretmenler. İşin kötüsü ne biliyor musunuz? Farklı farklı şehirlerde oldu ya. Bir şehirde hemşericilik yapmışlar. Bizim çocuklara 5’şer puan fazla. Her girene 5 puan fazla vermiş. Bir başka şehirde, her girene 4 puan fazla. Bir başka şehirde sert durmuş, notu kırmış, öğretmenin atanıp atanmaması ile ilgili virgülden sonra mesela 85,7962 giriyor, 63 giremiyor. Virgülden sonra dördüncü basamak etkili oluyor. Burada 79 olan notu, 84 yapmışlar. Subjektif. ‘Efendim bizim buranın çocukları mağdur oldu, verelim 5 puan.’ Öbürü, öbür tarafta puanı bol veriyorlarmış, verelim 6 puan.’ Alamayanların hakkı yendi, zayii oldu. İnanılmaz bir rezaletle karşı karşıyayız. Yakından takip ediyoruz ama bu sorunun bu anlayışla çözülmeyeceği, bu kandırmacanın ömürleri boyunca hem öğretmenler hem aileleri tarafından unutulmayacağını da hatırlatmak istiyorum.”
“PARTİZANLIK YAPIP ÇOCUKLARI AÇ, SUSUZ BIRAKMAYIN”
“Milli Eğitimle ilgili 24 Kasım Öğretmenler Gününün olduğu hafta, CHP iktidarında nasıl bir milli eğitim politikasını uzun konuşacağız. Ama bu haftanın gündemidir. Bir tek şey söyleyeceğim. Arkadaşlarımız okullarda öğlen yemeği verilmesi hakkındaki kanun teklifimizi, Grup Başkanvekillerimiz tüm milletvekillerimizin imzaları ile Meclis’e sundular. Çocuklara okulda bir öğün ücretsiz yemek, CHP’nin vadiydi. Önce ‘biz de yapacağız’ deyip, seçimden sonra okul öncesine indirip, geçen sene eylülde onu da kaldırdılar. Çocuklar, yapılan araştırmalara göre, her üç çocuktan bir tanesi, kim yapmış? İstanbul Planlama Ajansı’nın yaptığı araştırmaya göre her üç çocuktan bir tanesi kahvaltı etmeden okula gidiyor. Bu yüzden okulda aç giden, okul yemeği olmadığı için aç kalan, cebinde parası olmadığı için çeşmeden su içmek zorunda kalan öğrencilerin sağlıkları tehdit altında. Bunun için Cumhuriyet Halk Partili belediyelerimiz, Beyoğlu Belediyemizden başlayarak, hızla yaygınlaşarak, okullarda su sebili uygulaması yapıyorlar. Parası olan çocuk ki o yaştaki keratalar, 2-3 şişe su içiyor, kanmıyor yaz zamanı. 45 lira günlük su parası. Parası olan gidip oradan su içecek. Parası olmayan yutkunacak, dayanamayacak, tuvaletten sağlıksız su içecek. Okullara su sebili uygulaması yapıyoruz. Genel Başkan Yardımcımız Gökan Zeybek, tüm belediyelerimize duyurdu. Hızla yaygınlaşıyor. Buradan, AK Parti’nin değerli yöneticilerine bir kez daha söylüyorum. Biz pis olan tuvaleti temizlemeye, hijyen sağlamaya, kapıları açtığınız her okulda sıcak yemek dağıtmaya, öğrencilere ücretsiz su vermeye, tüm belediyelerimizde hazırız ve talibiz. Partizanlık yapıp çocukları aç bırakmayın. Susuz bırakmayın. Hasta etmeyin.”
“FETÖ GİBİ KENDİ KOYDUKLARI DELİLLERLE TUTUKLAMA YAPTILAR”
“Maalesef tam 13 gün oldu Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer halen daha tutuklu. Son derece incitici bir şekilde. Bakın dün bir şafak operasyonu yapılmadı. Bir sanatçımız, Serdar Ortaç. Hakkında iddia var. İddiayı bile söylemeyeceğim, çünkü masumiyet karinesi var. Gece evine gitmişler. Kapıyı çalmışlar, duymayınca beklemişler. Sabah olmuş, uyanmamış, uykusunun tamamlanmasını beklemişler. Uyanıp da kendi kapıyı açınca, ifade vermeye davet etmişler. Doğrusu bu. Doğrusu gündüz vakti gitmek ve davet etmek. Ahmet Özer’in kapısını balyozla kırdılar. Eşini duvara vurdular. Yukarıya odaya çıkarken eşi tuttu, ‘Oğlum Ahmet Bey uyuyor odada’ dedi. ‘Yatak odası orası’ dedi. ‘Bırak ben kaldırayım gelsin buraya’ dedi. ‘Sen girme’ dediler. Canlı bomba yatıyormuşçasına özel timle gidip, yatağından o şartlar altında onu kaldırıp itibarsızlaştırdılar. Evin kapısındaki avukatı sokmadılar arama varken. Belediyenin kapısındaki avukatı sokmadılar arama yaparken. O aramada buldukları, güya buldukları, tahminen FETÖ gibi kendi koydukları delillerle tutuklama yaptılar ve bir sürü yalan attılar.”
“HÜSEYİN YAYMAN’A HELAL OLAN, AHMET ÖZER’E HARAM OLUYOR”
“Şimdi deniyor ki ‘Kamuoyu araştırması yapılmış.’ Ahmet Özer’in tutuklanmasına Esenyurt’ta neredeyse bütün Esenyurt karşı. AK Partili seçmen de karşı. Türkiye’de seçmenin geneli, yapılan haksızlıklara karşı. Geçen hafta gösterdim. İşte bu. Tutuklama gerekçesi. Yaratılmaya çalışılan algı. ‘Ahmet Özer DEM’lidir’, ‘10 yıldır CHP’lidir. Her seçimde de adayımızdır. Milletvekili aday adayıdır. Belediye başkan aday adayıdır.’ ‘Remzi Kartal ile görüştü.’ İddia var. Gün yok, saat yok, hiçbir şey yok. Ama Remzi Kartal ile görüşen iki tane AK Partili var. Bir tanesi şu anda Meclis’te Hatay Milletvekili AK Parti’nin. Geçen hafta Ali Mahir Başarır, Grup Başkanvekilimiz bunu hatırlatınca, kendini savunacak Sayın Yayman. Kürsüye fırlıyor. ‘Kendimi savunacağım’ diyor. ‘Savun’ diyorlar. Çıkıyor kürsüye diyor ki, ‘Ben o görüşmeyi yaptım. Ama ben milletvekili sıfatımla değil, akademisyen kimliğimle yaptım’ diyor. Kardeşim sen bunu savcıya anlatsana. ‘Remzi Kartal ile telefonda görüştü’ diyorlar, kanıtı yok, ispatı yok. Velev ki görüşmüş. O gün akademisyen. Nasıl Sayın Yayman’a helal olan, Sayın Ahmet Özer’e haram oluyor. AK Parti ile CHP’li olunca bir şeyin serbest olması, yasak olması, suç olması, olmaması değişiyorsa bu ülkeye nasıl hukuk devleti diyeceğiz? Üç, hesabına kaynağı belirsiz para geldi. Yatan para kızının evinin kira bedeli. Kızının evinin kirasını yatırmışlar. Bunlarla tutukladılar. Şimdi bu tutukluluğa böyle tuğla gibi itiraz dilekçesi yazdı hukukçular. 45 dakika içinde. Ekleriyle bir hesaplıyordu birisi altı saniyede bir sayfa okuyarak geçmişler. Tutukluluğun reddine. Gerekçe, bunları sahiplenemiyor da ‘Gizli tanık var’ diyor. Şimdi gizli tanık icat ettiler. Yani tutuklarkenki gerekçeler yok. Ama sonradan bir gizli tanık çıkmış. Ahmet Özer’i televizyonda görmüş. Aa demiş ‘Bu terör örgütü üyesiydi, ben bunu geçmişte görmüştüm.’ Gitmiş ve konuşmuş. Yahu ne terör örgütü üyesi. Akademisyen.”
“ESENYURT NAMUSUNA SAHİP ÇIKAR GİBİ AHMET ÖZER’E SAHİP ÇIKIYOR”
“Tayyip Beyin 10 Kasım’da yaptığı açıklamada çok üzülerek gördüm. Kamuda dekanlık yapmış. Kendi döneminde, Tayyip Beyin. Rektör Yardımcılığı yapmış. Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği Genel Sekreterliği yapmış. 2013’te Meclis’e davet etmişler. Akil adamların daveti üzerine akademisyen olarak gelmiş. Çözüm anlatmış. 2024’te devletten temiz kağıdı almış. Aday olmuş. Esenyurt’ta iki kişiden birinin oyunu almış, seçilmiş. Şimdi bu bilim insanına, bu kanaat önderine ‘Terör örgütü üyesi, belediyeyi örgütün atadıklarıyla yönetiyor’ gibi yalanlar atıyorlar. Milletvekillerimiz gitti belediyenin kapısına. Ahmet Özer atadıysa bir görelim bakalım. ‘Bu PKK’lıları da biz bir görelim’ dedik. 12 gün sokmadılar. En son dün Sayın Meclis Başkanının devreye girmesiyle, milletvekillerimizi soktular. Çıkışta soruyorlar. Kayyumu gördünüz mü? Şeytan görsün yüzünü. Ne göreceğiz kayyumu. Biz Ahmet Özer’i görmek istiyoruz orada. Ama sordum. Dün giden Grup Başkanvekilime, genel başkan yardımcıma, milletvekillerine, ‘Ahmet Özer’in atadığı PKK’lıyı gördünüz mü? Odası var mı? Orada duruyor mu?’ ‘Yok’ dediler, gösteremediler. Bize göstere göstere seçilmiş Cumhuriyet Halk Partili Belediye Meclis üyelerinin boş grup odasını gösterdiler. Yahu seçilmiş, seçilmiş. Hakkında bir iddia var mı? Yok. An itibariyle yok. Tamamı orada oturuyor. AK Partiliye serbest, çünkü partisi AK Parti. Belediyeye giriyor, çıkıyor. Babasının evine girer gibi rahat rahat. CHP’liye yasak. Neden? Bu yalanları deşifre etmeyelim diye. Neden, belediyede psikolojik üstünlüğü ele alacaklar, korku yayacaklar, ‘Bu ifadeyi verirsen sana şunu yaparız’ diyecekler, iki kişiyi satın alacaklar. Ahmet Özer aleyhine delil uyduracaklar. Görmüyor muyuz? Bilmiyor muyuz? Yoksa bir belediyeye milletin seçtiği milletvekili nasıl sokulmaz 12 gün? Nasıl itibarsızlaştırırsın sen bu milletin vekilini? Dokunulmazlığı var, adı üstünde, dokunamazsın. Nasıl sokmazsın? Ama millet de bunu görüyor. Ey ahali, AK Parti’ye oy verenler, MHP’ye oy verenler. Bilin ki o belediyeye sokulmayan belediye meclis üyeleri, milletvekilleri, oraya yollanan kayyum ve devletin diğer birimleri psikolojik baskıyla 12 gündür şahit üretmeye, delil üretmeye, yalan üretmeye, iftira etmeye uğraştıkları için girmiyorlar. Ama Esenyurt Belediyesinin çalışanı da Esenyurt’un seçmeni de Ahmet Özer’e namusuna sahip çıkar gibi sahip çıkıyor.”
“AKIN GÜRLEK DÜNYA TARİHİNİN EN MOBİLİZE HAKİMİDİR”
“Tabii Ahmet Özer’in operasyonundan hemen önce geçmişte çok önemli görevleri Tayyip Bey için yapmış bir seyyar giyotin, adalet celladı, seyyar bir giyotin, Adalet Bakan Yardımcılığından İstanbul Başsavcılığına yollandı. Önce şunu hatırlatayım. Bakan Yardımcısı çıkınca ‘O ne’ dedi herkes. Tayyip Bey şöyle tanımlamıştı, Sayın Kesici hatırlar, hatta yan yanaydık, gülerek karşıladı. Tayyip Bey dedi ki ‘Bakanlarımız, eskisi gibi siyasi olmadıkları için, bakanlar teknik adamlar oldukları için acemilikler oluyor. Bakan yardımcıları siyasi kişiler olacak’ Allah için doğru. Keza İçişleri Bakanının bir yardımcısı Bülent Turan, Çanakkale Milletvekili mevkidaşımdı. Adalet Bakan Yardımcısı da Ramazan Can. Grup yönetiminde Cumhuriyet Halk Partisi grubuyla da diyalogları sürdüren bir kardeşimizdi. Kırıkkale Milletvekili. O da Adalet Bakan Yardımcısı. Fevkalade siyasi kişilikler hepsi. Akın Gürlek hepsinden siyasi. Tayyip Bey’in en güvendiğiydi. Gezdirip gezdirip adalet katlettirdiğiydi. Ödüllendirdi. ‘Gel Akın’ dedi, geldi. ‘Geç Akın’ dedi, Bakan Yardımcısı oldu. İleride belki Bakan yapacaktı. Belki milletvekili yapacaktı. O Akın Gürlek’i ne hikmetse gerisin geriye İstanbul’a yolladı. Başsavcı yaptı. Bu operasyonu tasarlattı. Bu Akın Gürlek bakın, bu Akın Gürlek dünya yargı tarihinin en mobilize hakimidir. En hareketli hakimi. Dünya yargı tarihinde bunun kadar hareketli bir hakim yoktur. Enis Berberoğlu, içeri atılacak, Akın Gürlek. Canan Kaftancıoğlu’na siyasi yasak gelecek, Akın Gürlek. Sözcü Gazetesi davası, FETÖ ile Sözcü gibi bir gazeteyi ilişkilendirecek, Burak Bey gibi bir Atatürkçüye FETÖ’cü damgası vurulacak Akın Gürlek, Hrant Dink davasında deliller, karartılan delillerin peşine düşülmeyecek, suçlular beraat ettirilecek Akın Gürlek. Sırrı Süreyya Önder davasında Akın Gürlek. TTB davası Akın Gürlek. Çağdaş Hukukçular Akın Gürlek. Murat Aksoy, Atilla Taş, Akın Gürlek. Grup Yorum, Akın Gürlek. Bir mahkemede olsa, nasıl hepsi düşsün oraya? Mümkün olduğunca Akın’a düşürüyorlar. Düşürmeyen yere Akın koşup tutuyor. Hangi mahkemeye düşerse. 13-14-36-37-38. Bir hakim başarılıysa yerinden oynamaz. tayin olmaz. Terfiyen tayin olur. Bir hakim başarısızsa oradan oraya sürersin. Akın Gürlek’i, Ankara-İstanbul arasında yoyo gibi oynuyorlar. İstanbul Adalet Sarayının içinde pinpon topu gibi. Pinpon topu atsan o kadar çok mahkemeyi dolaşmaz. Durur bir yerde. Akın dolaşıyor. Akın dolaşıyor katlediyor, dolaşıyor katlediyor, şimdi gelmiş Akın Gürlek, Ahmet Özer’i içeride tutacak operasyonu yapıyor, başkalarına hazırlanıyor.
“‘LİYAKATE, AHLAKA, VİCDANA UYGUNDUR’ DİYORSA HAKKINI HELAL ETSİN”
“Hakimlerde ne var Anayasa’ya göre? Coğrafi teminat. Yani bir hakim kararını verirken, güven duysun diye, coğrafi teminat verilmiş. Anayasal güç. Akın Gürlek neden yararlanıyor? Coğrafi tazminat. Yer değiştirdikçe tazminat alacak. Böyle bir ödenek yok. Akın’ın tazminatı nasıl ödeyeceğiz? Şöyle öderiz: Eşi Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığında Daire Başkan Yardımcısı, kendisini SPK Üst Kuruluna, yedi kişiden oluşuyor. SPK Üst Kurulu. Bir başkan, bir yardımcı, bir sekreter, dört üye. ‘Sermaye Piyasaları Kurulu’nun yedi kişilik yönetimine koyarız, Akın yer değiştirdiği için kendine verilecek olan yer değiştirmeme teminatı yerine, yer değiştirme coğrafi tazminatını oradan çıkarırız. Hakkını helal etsin, hakkı geçiyorsa Elif Gülşah Gürlek. Elini vicdanına koysun. Aile ile hiç uğraşmadım, uğraşmam. Eğer ki, ‘Ben Adalet Bakanlığı Adli Destek Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığında Başkan Yardımcısıyken, SPK üst yönetimine atanmam liyakate uygundur, vicdana uygundur, ahlaka uygundur’ diyorsa hanımefendi, kendisinden özür dilerim, hakkını helal etsin. Bunu diyemiyorsa kendisine bir şey demem ama o Akın Gürlek’in benden çekeceği var. Bir kez daha söylüyorum.”
“DEVLET BEYE BENİM ÜZERİMDEN LAF SOKUP AHMET TÜRK’Ü ARAÇSALLAŞTIRMAYIN”
“Tayyip Bey de dün çıkmış, tabii bir matem gününde, 10 Kasım’da, millete faydası olmayan kötü bir konuşma yaptı. Bakın biz, bu partinin geleneğinde var. 10 Kasım’da sabah anmaya gideriz, Atatürk’ü Anma Töreni varsa katılırız, meşaleli bir yürüyüş varsa ona katılırız. Çok konuşmayız, asla siyaset konuşmayız, polemik yapmayız. Doğru değil… Geçen gün bir milletvekili arkadaşım yapmış, bir kusur. Hemen bizzat aradım, uyardım, mesaj attım. ‘10 Kasım’da olmaz’ dedim. Matem günü bu. Yılın günleri torbaya mı girdi, 10 Kasım’da siyaset yapıyoruz? Biz bunu demişiz, yeni dönem, birinci dönem tecrübesiz bir milletvekilimize. Düşünememiş, siyasete girmiş. Ülkenin cumhurbaşkanı. Atatürk’ün koltuğunda oturan kişi, Atatürk’ün partisine, Atatürk’ten sonraki yöneticilerine, bugünkü yöneticilerine, bugünkü genel başkanına ağzına gelen her şeyi söylüyor. Yok efendim Ankara’da vatan – millet edebiyatı yapıyormuşuz, ondan sonra Mardin’e kayyumun yanına koşuyormuşuz, Ahmet Türk’ün yanına koşuyormuşuz. Yahu sen bunu söylüyorsan siz illa ittifak içinde laf sokacaksanız birbirinize, laf sokacaksanız benim üstümden niye? Çok özelse biz çıkalım, aranızda konuşun Devlet Bey’le. Ahmet Türk’ü benden çok öven bir kişi varsa o da Devlet Bey’dir. Devlet Bey’e benim üzerimden laf sokup Ahmet Bey’i araçsallaştırmayın.”
“O UTANMAZ YALANI BİLEREK SÖYLÜYORSUN”
“İkincisi, biz Ankara’da ne konuşursak Mardin’de onu konuşuyoruz. Bu kürsüde ne dediysem Mardin’de onu söyledim. Öncelikle o utanmaz yalana… Bilerek söylüyorsun, bilerek o yalanı atıyorsun, bilerek atıyorlar. Mardin’e gitmişiz DEM parti otobüsü üstüne çıkmışız. Biz Mardin’de Ahmet Türk’ün de konuştuğu, DEM Parti’nin sayın eş başkanlarının da konuştuğu, gittiğimizde ne üstünde ne içinde oldukları, sivil plakalı, üzerinde tek bir yazı olmayan bir otobüsün üstünden konuştum. Ülkenin Cumhurbaşkanı ‘Benim söylediklerimi TRT bütün ülkeye yayar, bütün kanallar yayar, doğrusunu kim söylerse söylesin duymayanlar bana yeter’… Böyle siyaset mi olur arkadaşlar? Böyle siyaset mi olur, bu kadar düşmüş müsünüz? Bu kadar mı? Haydi karşımıza televizyona çıkmıyorsunuz, bari tutup da o kürsüden ha DEM Parti’nin otobüsü olsa, üstüne çıksam, tutarım ‘Şartlar onu gerektirdi oraya çıktım, sesimi duyurmak için, şunu yaptım bunu yaptım…’ Yok, yok. Otobüs ortada, yazısı yok, plakası sivil. Ahmet Türk, hatta o kadar nazik ki, ‘Otobüs sizin, ben çekileyim’ dedim. Dedim ‘Olur mu başkanım? Sen de geleceksin, Devrim başkan da gelecek. Mardinli kimi seçtiyseniz onunla çıkacağım üstüne’ dedim. Ben Mardin’in seçtiği iradeye saygımdan oraya gittim, o konuşmayı yaptım. Bana diyor ki, ‘Efendim samimi değil, yalan atıyor, tutarsız yapıyor’. Tayyip Bey, bakın ben sana bir tutarsızlık söyleyeyim. Siirt’e gidip, meydanda kalabalığı görüp, bir şiir okuyup, yasaklı duruma düşen sen… Sonra o yasaklı durumdayken partin iktidara gelince milletvekili değilsin, Baykal’ın demokratlığından istifade eden, anayasa senin için değiştirilen, Siirt’teki milletvekilleri istifa ettirilen, o Siirt’ten, o meydanda şiir okuduğun Siirt’ten milletvekili, başbakan olan sen… Geçen seçim yüzde 65 oy alan Siirtlilerin seçtiği belediye başkanına gücü eline geçirince kayyum atayan sen… Samimiyetsizlik budur, tutarsızlık budur.”
“TAYYİP BEYİN ZORUNA GİTSE DE ADALET VE KALKINMA PARTİSİ İKİNCİ PARTİ”
“10 Kasım’daki bütün çabalarına rağmen kutuplaşmaya sebebiyet verecek, çatışmaya sebebiyet verecek söylediği hiçbir söze cevap vermeyeceğiz. Niye? İşine öyle geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart’tan önce Tayyip Bey sövdü, Devlet Bey sövdü, o dönem bir muhalefet genel başkanı ağır konuştu, ne dedik? ‘Canınız sağ olsun’. Niye? ‘Emekli konuşacağım’ dedim. Niye? ‘Asgari ücret konuşacağız, yoksulluk konuşacağız’ dedik. ‘Aslan gibi adaylarımız var, onları tanıtacağız’ dedik. 31 Mart akşamı birinci parti olduk. O günden bugüne parti birinci parti. Tutmuş orada, efendim Cumhuriyet Halk Partisi’nden bahsederken şöyle bir şey söylüyor; ‘Türkiye’nin ikinci partisi’. Yok öyle bir şey. Sadece bir yerde o var. Nerede biliyor musunuz? Üye sayısında. Çünkü biz, sizin gibi kapınıza varan garibana ‘Kimliğini getir, üye olmadan önce sosyal yardım alamazsın’ demeyiz. ‘Üye olmayana kömür dağıtmıyoruz’ demeyiz. İşe girmek isteyenin babasını, ninesini, dedesini CHP’den istifa ettirip AK Parti‘ye kaydettiren sizsiniz. Bu bir tenezzül meselesidir. Üye sayısında bizi böyle geçersiniz. Son seçimlerde 47 yıl sonra büyük bir gururla yüzde 38 oyla Türkiye’nin birinci partisi; Cumhuriyet Halk Partisi. Tayyip Bey’in zoruna gitse de Adalet ve Kalkınma Partisi şimdilik ikinci partisi, yakında üçüncü partisi ve en sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi tarihteki yerini alacak. Ama bu ülke işgal altındayken hep birlikte harekete geçenler, dedeleri koyun koyuna toprak altında kefensiz yatanlar, Cumhuriyeti kuranlar, çok partili rejime demokrasiye geçirenler, sata sata bitiremediğiniz tüm fabrikaları, tüm tersaneleri, tüm rafineri yapanlar, Türk Telekom’u yapanlar, sata sata bitiremediniz her şeyi yapanlar, Kıbrıs Barış Harekâtını yapanlar, emekliliği getirenler, kıdem tazminatını getirenler, sendika kanununu getirenler şimdi de siz istediğiniz kadar kutuplaşın, emeklinin, işçinin, memurun, çiftçinin hakkını savunmaya, bu memleketle umut olmaya, halkın iktidarını kurmaya geliyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisi olarak önümüzdeki seçimlerden sonra Atatürk’ün Partisi, iktidar partisi olacak. Bize inanın, bize güvenin. Size inanıyoruz, milletimize güveniyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.”