Akademiyet’te yayımlanan yazısında Deniz Özyakışır, Türkiye’nin düşen doğurganlık hızı ve nüfus gerilemesi sorununa yönelik popülist önerileri eleştirdi. Özyakışır, sorunun kaynağının dışarıdan nüfus getirmek değil, içerideki sosyal ve ekonomik problemleri çözmek olduğunu vurguladı.
Yazının tamamında şunları ifade etti:
Son yıllarda Türkiye’deki doğurganlık oranının düşmesi, önemli bir sorun haline gelmesine rağmen akademik ve siyasi tartışmalardan uzak, popülist söylemlerin gölgesinde kalıyor. Özyakışır, Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Prof. Dr. Ramazan Kurtoğlu’nun Fırat-Dicle havzasına Uygur Türklerinin yerleştirilmesi yönündeki önerilerini “nüfus mühendisliği hevesleri” olarak nitelendiriyor. Bu tür söylemlerin, meselenin doğurganlık sorununa çözüm bulmaktan ziyade, milliyetçi duyguları kullanarak toplumu manipüle etme çabası olduğunu belirtiyor.
“Nüfus İthal Edilmez, Kendi Vatandaşına Güven Verilmeli”
Özyakışır, bir ülkenin nüfusunun dışarıdan ithal edilemeyeceğini vurguluyor. Doğurganlığın artması için öncelikle kendi vatandaşlarına güven verilmesi gerektiğini belirten yazar, gençlerin evlenme ve çocuk yapma kararlarını erteleme nedenlerini şöyle sıralıyor:
- Hayat pahalılığı ve işsizlik.
- Barınma krizi ve çocuk yetiştirmenin ağır maliyetleri.
- Gelecek kaygısı ve belirsizlik.
Yazar, bu sorunlar çözülmeden “çok çocuk yapın” demenin gerçekçi bir yaklaşım olmadığını savunuyor. Çözümün, işsizliği azaltmak, gençlere güvenli bir gelecek sunmak, barınma ve çocuk bakımı yükünü hafifletmek gibi politikalarda yattığını belirtiyor.
Yüksek Gelirli Ülkelerdeki Doğurganlık Sorunu ve Çözüm Yolları
Özyakışır, yazısında Temmuz 2025’te yayımlanan ve yüksek gelirli ülkelerdeki doğurganlık sorununu inceleyen NBER çalışmasına atıfta bulunuyor. Bu çalışmanın bulguları, Türkiye’deki sorunun sadece ekonomik olmadığını gösteriyor:
- Tarihsel Düşüklük: OECD ülkelerinde doğurganlık oranı 2,1’in altında. Japonya, Güney Kore gibi ülkelerde bu oran 1’in altına düşmüş durumda.
- Artan Çocuksuzluk: Yeni nesillerde çocuk sahibi olmama tercihi yaygınlaşıyor.
- Ekonomik Teşviklerin Sınırlı Etkisi: Nakit yardımların, çocuk başına ödeneklerin ve vergi indirimlerinin doğum oranlarını sadece küçük bir oranda (%2-4) artırdığı görülüyor. Yüksek maliyetli politikalar bile eğilimi tersine çeviremiyor.
- Konut Sahipliği ve Kariyer-Çocuk Çatışması: Araştırmalar, ev sahibi olanların doğurganlık oranının daha yüksek olduğunu, artan konut fiyatlarının doğumları azalttığını gösteriyor. Ayrıca, kadınların iş ve aile hayatı arasındaki dengeyi kurma zorluğu, çocuk sahibi olma kararını olumsuz etkiliyor.
- Değişen Öncelikler: İnsanların kariyer, özgürlük ve bireysel tatmin gibi önceliklerinin çocuk sahibi olmanın önüne geçtiği belirtiliyor.
“Bilim İnsanı Tribüne Oynamaz, Hakikati Söyler”
Özyakışır, yazısını “nüfus meselesinde ucuz popülizmden vazgeçilmeli” çağrısıyla sonlandırıyor. Doğurganlıktaki düşüşün sadece ekonomik değil, aynı zamanda zihniyet ve öncelik değişiminden kaynaklandığını vurgulayan yazar, kalıcı çözümün toplumsal normları ve beklentileri dönüştürmekten geçtiğini belirtiyor. “Bugün ‘Uygur Türklerini getirelim’ dersiniz, yarın başkası çıkar ‘Suriye’deki Arapları, Irak’taki Kürtleri, İran’daki Azerileri getirelim’ der. Ucu açık, son derece tehlikeli bir noktaya savruluruz” diyerek bu tür söylemlerin toplumsal barışı tehdit ettiğini ifade ediyor.
Yazar, “Gerçek bilim insanının sorumluluğu, meseleyi bilimsel araştırmalara dayanarak teşhis etmek ve çözümü de o zeminde tartışmaktır. Nüfus ithalatı önermek değil!” diyerek yazısını sonlandırıyor.