CHP’li Bakan, cezaevi ziyaretleri sonrası CHP İl Başkanlığı’nda basın açıklaması yaptı. Konuşmasına Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ın sağlık durumuna ilişkin konuşarak başlayan CHP’li Murat Bakan, Çalık’ın cezaevinde olmaması gerektiğini söyleyerek tahliye çağrısında bulundu.
İzmir Cumhuriyet Başsavcısı’na, Başsavcı Vekili’ne ve dosya savcısına seslenen CHP’li Bakan “İzmir’de yargı tarihinde hiç olmayan bir şey şu an vuku buluyor. Biz hiçbir dosyada tanık olmayan, dosyanın ne sanığı ne tanığı olmayan kişilerin çağrılıp itirafçı olmaya zorlandığını görmedik. Ama İzmir yargı tarihinde biz hiç böyle bir şey görmedik. Şu an bu oluyor. Cumhuriyet savcılığına, dosyanın savcısı birtakım insanları çağırıyor. Kalemden aranıyor insanlar, çağrılıyor. Tanık olarak çağrılıyor ama bir tutanak yok. Yani onlarla yapılan görüşme tutanak altına alınmıyor. Gayri resmi bir görüşme için çağrılıyor. ‘İtirafçı mı olmak istiyorsunuz?’, ‘Söyleyecek bir şeyiniz var mı?’ ya da gelen insanlar çağrıldıktan sonra, ‘Niye geldiniz?’, ‘Sizin isminiz niye burada var?’ deniyor. İzmir’de bugüne kadar hiç olmamış şeyler” dedi. Bakan açıklamasında şunları söyledi:
İzmir yargı tarihinde biz hiç böyle bir şey görmedik!
“Biz İzmir’de çok operasyon gördük. Büyük organize suç örgütleri çökertildi. Uyuşturucu operasyonları yapıldı. Suç çeteleri –büyük, 50 kişilik, 100 kişilik suç çeteleri– gözaltına alınıp tutuklandı. Geçmişte görmediğimiz FETÖ operasyonları oldu. FETÖ’nün Cumhuriyet Halk Partili belediyelere, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yaptığı –Aziz Kocaoğlu döneminde yaptığı– ve Aziz Bey’in 397 yıl yargılandığı operasyon oldu. Yani İzmir’de yargı tarihinde hiç olmayan bir şey şu an vuku buluyor. Bundan son derece üzgün olduğumuzu söylemek istiyoruz. Biz hiçbir dosyada tanık olmayan, dosyanın ne sanığı ne tanığı olmayan kişilerin çağrılıp itirafçı olmaya zorlandığını görmedik. Bu İstanbul’da, en son Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi dosyasında yaşadığımız bir şeydi. Ama İzmir yargı tarihinde biz hiç böyle bir şey görmedik. Şu an bu oluyor. Cumhuriyet savcılığına, dosyanın savcısı birtakım insanları çağırıyor. Kalemden aranıyor insanlar, çağrılıyor. Tanık olarak çağrılıyor ama bir tutanak yok. Yani onlarla yapılan görüşme tutanak altına alınmıyor. Gayri resmi bir görüşme için çağrılıyor. ‘İtirafçı mı olmak istiyorsunuz?’, ‘Söyleyecek bir şeyiniz var mı?’ ya da gelen insanlar çağrıldıktan sonra, ‘Niye geldiniz?’, ‘Sizin isminiz niye burada var?’ deniyor. İzmir’de bugüne kadar hiç olmamış şeyler. Bir İstanbul usulü, hukuk dışı bir yargılama bugün İzmir’e de sirayet etmiş görünüyor. Ben buradan İzmir Cumhuriyet Başsavcısı’na, Başsavcı Vekili’ne ve dosya savcısına sesleniyorum: Bunu yapmayın. Yani tarihe not düşüyorsunuz bunu yaparak. Arkadaşlarımızın yargılanmasına biz bir şey demiyoruz. Ama yapılması gereken, arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanması ya da adli kontrol tedbiriyle ve iddianamenin hızlıca hazırlanmasıdır. Bir yıldan uzun süredir süren bir soruşturmada delillerin toplanmamış olması mümkün değil. Dolayısıyla deliller toplanmış, insanları almışsınız. İddianamenin de birkaç hafta içinde hazırlanabileceğini düşünüyoruz. Siz bırakın, yargı kararını versin.
Beklentimiz; arkadaşlarımızın adil yargılanmaları, tutuksuz yargılanmaları ve iddianamenin bir an önce hazırlanması
İzmir’de Tunç Soyer ve 59 arkadaşımız tutuklu. Biz elbette onların masumiyetine inanırken; onların yargılanmasıyla ilgili bir itirazımız da olamaz. Elbette hiçkimse yargıdan muaf değildir. Onlar da yargılanabilir. Haklarında şikayet olabilir, suçlanabilirler, savcılık ifadelerini alır. Ama temel itibariyle hukukun evrensel kuralı masumiyet karinesidir ve insanların özgürce yargılanmasıdır. Yani tutuklu yargılandığında, o yargı iktidarının sopasına dönüşür –şu an olduğu gibi– ve güçlünün adaleti söz konusu olur. Burada da bu durum söz konusu. Bizim İzmir Cumhuriyet Başsavcısı, başsavcı vekili ve dosya savcısından ve itirazlara bakacak yargıçlardan öncelikli olarak beklentimiz; adil yargılanmaları, tutuksuz yargılanmaları ya da adli kontrol tedbiriyle yargılanmaları ve iddianamenin bir an önce hazırlanması. Bu sadece bizim söylediğimiz bir şey değil. Devlet Bahçeli de söylüyor, yaptığı grup toplantılarında iddianamelerin hızlı hazırlanması onların da söylediği bir şey. Ama bu hukukun evrensel kuralıdır. Dolayısıyla arkadaşlarımızın tutuksuz yargılanmasını, bu mümkün değilse adli kontrol tedbiriyle yargılanmalarını ve bir an önce de iddianamenin hazırlanmasını bu dosyayla ilgilenen savcıdan, başsavcı vekilinden ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bekliyoruz.
Olağanüstü koşullarda siyaset yapıyoruz
İşin siyasi boyutu bir yana, her geçen gün bir arkadaşımız gözaltına alınıyor. Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeydan Karalar’ın tutuklanması, Muhittin Böcek’in tutuklanması, Abdurrahman Tutdere’nin adli kontrolle bırakılması… Ama İçişleri Bakanlığı’nca, haksız olarak -çünkü evde de adli kontrolle serbest bırakılmasına rağmen belediye işlerini yürütebilir durumdaydı- buna rağmen görevden alınmasını doğru bulmadığımızı söylemek istiyorum. Biz milletvekilleri olarak, politikacılar olarak görev yerimiz parlamento. Bizim parlamentoda iki ayrı görevimiz var: yasama ve denetim görevimiz. Bunun dışında da halkla beraber olmak, sahada çalışmak durumundayız. Ama şu an milletvekili olarak cezaevi ziyareti ve adliyelerde günümüz geçiyor. İki gün önce Yankı Bağcıoğlu’nun duruşmasındaydık. Sürekli Vatan Emniyet’te milletvekili arkadaşlarımız var, ifadeye çağırılan arkadaşlarımız var. Ve olması gerekeni yapamıyoruz. Olağanüstü koşullarda siyaset yapıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm bunlarla baş edecek gücümüz var, mücadele edecek kadro derinliğimiz var. Ama bu normal bir siyasi süreç değil.”