Türkiye’de ekonomide yaşanan her hareketlilik sonrasında ekranlarda hemen Maliye Bakanı Mehmet Şimşek beliriyor. TRT’nin tek kanalı döneminde yayın kesildiği zaman ekranda hemen yer alan sedefli maşrapa gibi hem de. O zamanlar fotoğrafın yanında tam da bugünü anlatırmış gibi “lütfen bekleyiniz” yazısı yer alırdı. Ekrandaki bu görüntü anında yayının geleceği bilindiği için beklenirdi. Bugünkü bekleme hali tam da “Godot”u beklemektir.
Mehmet Şimşek katıldığı canlı yayınlarda siyasi soru almıyor. Bunu da “benim işim ekonomi, siyaseti başkaları yapsın” diye açıklıyor. Eğer böyle bir kategori var ise “Siyaset yapmayan bakan” tipinin tek örneğidir Mehmet Şimşek. Haklarında yaptıkları açıklamalar nedeniyle dava açılan TÜSİAD yöneticileri de – alanları ekonomi olmasına karşın- Şimşek’in ilgi alanında değildi. Yurtdışına beraber katılacakları toplantıya gidememeleri de “ekonominin alanı” değildi; bu yüzden mesele bile edilmedi.
Şimşek’ e göre ekonomiyi olumsuz etkilese de Ekrem İmamoğlu’nun muhatap olduğu hukuksuzluklar da siyasetin işi. Katar’da İmamoğlu ile ilgili gelen soru da bu nedenle yanıtsız geçiştirildi. Bu geçiştirme hali yanıttan daha etkili haber oluyor ama bunun bile farkında değiller. Sorunun Katar’da geldiğini de atlamayalım.
Sadece TGRT’de katıldığı programda iki şoktan söz etti. Birisi Trump’ın ekonomiyle ilgili açıklamaları, diğeri İmamoğlu. Yaşanan şokların atlatılmasını “programın işlediğinin en temel göstergesi” olarak tanımladı. İsim vererek, İmamoğlu nedeniyle para çıkışının olduğunu ama son iki haftada bu paranın geri dönmeye başladığını söyledi ve bunu ekonomi programının “sağlıklı” işleyişine örnek gösterdi. Gerçekten memleketin işi çok ama çok zor.
Şimşek’in ekonomi tablosu
Bakanlık koltuğunda ikinci yılı bitti sayılır Şimşek’in. İlk oturduğu zaman da “sabır” istemişti ve “ileriki yıllarımız en iyi yıllarımız” olacağı müjdesini vermişti. Ama olmadı. Aslında oldu. Bankalardaki mevduatın yüzde 78’i nüfusun yüzde 1’ine ait. Bankalarda hesabı bulunanların yüzde 89’unun 10 bin liradan daha az parası var. Ülkenin en zengin yüzde 1’i ülkedeki toplam varlıkların yüzde 42’sine sahip. Kalan nüfusun yüzde 58’i de geri kalanı adil paylaşmıyor, piramit gibi aşağıya iniyor. Bu gelir dağılımı eşitsizliğinde Türkiye dünyada 15’inci sırada. Üstünde Katar, altında Zambiya var. İlk sıralarda hiçbir Avrupa ülkesi yok.
2002 yılında ev sahipliği oranı yüzde 72 iken, her yıl 1 milyonun üzerinde ev satılmasına karşın ev sahipliği oranı 2024’de yüzde 56’ya düşmüş. Son 10 yıllık kira enflasyonunda Türkiye yüzde 1430 (yazı ile bin dört yüz otuz) ile açık ara birinci. İkinci sıradaki Macaristan’da bu oran sadece 205. İstanbul Etiler’de en ucuzu 23 milyon lira olan 205 daire için 2 binin üzerinde ön talep gelmiş. Ev yok ama bu rakamlarla müşteri çok. Evet bu kesim için her şeyin geçen yıla göre daha iyi olduğu ortada. Bakan Şimşek’in açıklamalarını herkesin üstüne alınması hataymış burada!
Son 8 yıldır hep aynı tutmayan söylem
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da sık sık “sabır” isteyenler arasında. 23 yıllık iktidarın halen sabır istemesinin acayip olduğunun farkında bile değiller. 8 yıldır kronik bir nitelik kazanarak devam eden ekonomik krizin yarattığı sıkıntıların “geçici” olduğunu, birkaç ay içinde daha farklı bir görünümün ortaya çıkacağını anlatıyor Cevdet Yılmaz. Nebati, bakanlığı döneminde bunu “Gözünüzü kapatın 6 ay sonra açın başka bir ülkeye uyanacaksınız” diye açıklamıştı. Aradan 3 yıl geçti. Şimdi ekonomideki başarılı(!) yönetimi nedeniyle milletvekili ama bu başarısını kendi işletmelerinde gösteremediği için şubelerini art arda kapatıyor. Ekonominin bu kadar konuşulduğu bir ortamda eski maliye bakanlarının hiç ortalıkta gözükmemeleri de ilginç. (Şimşek, Nebati’den devraldığı ekonomiyi enkazdan daha berbat olarak değerlendirmişti. Nebati o günden beri hiç görülmedi ve hiç de konuşmadı.)
Bakan Şimşek de önüne koyduğu dezenflasyon sürecinden başka konuya değinmiyor. Yüzde 70 ihtimalle 2025 yılında enflasyonun orta noktasının yüzde 24 olacağını açıkladı. (Orta nokta komik ifade, 24’ün altına inme ihtimalimi var yüzde1 de olsa?) Burada söylediği gibi yapıyor; siyasetçi gibi değil, teknokrat bir bürokrat gibi konuşuyor. Siyasetçi olsaydı “yüzde 100, yüzde 24 enflasyon hedefini tutturacağız” derdi. Bütçe harcamalarının öngörülen çerçevede olacağını söylüyor ama şu ana kadar bütçe 800 milyarın üzerinde açık verdi. İsimler değişse de ekonomi yönetimde hiçbir şeyin değişmediği açık bir biçimde ortada.
Vahim tablonun sahibi yok
Türkiye’nin ekonomik tablosu gerçekten alaca karanlık kuşağı gibi. Memleket her anlamda bitmeyecek gibi görünen bir korku tünelin içinde duruyor, gitmiyor. 5 öğrenciden biri haftada en az bir gün aç kalıyor. Her 10 çocuktan 4’ü yoksul. Gıdaya erişimleri bile sıkıntılı. Türkiye sefalet endeksinde (somut hesaplanabilir bir yöntemle belirleniyor) Yemen ile Venezuela’nın arasında, 5’inci sırada. Avrupa’da enerji fiyatları düşerken Türkiye’de yüzde 44,8 artmış. 2005’de 10 bin liraya 555 gram altın alınırken 2015’de bu miktar 100 grama, 2025’de ise 2 grama düşmüş.
Sıralamada kısa vadeli değişiklikler olsa da Türkiye dünyada 17’nci büyük ekonomi. Ama çalışan ücretlerinde 61’inci sırada. Adı bilinmeyen ülkelerin bile altında bu kategoride. AB’nin ortalama yıllık enflasyonu 2,4. “Trump şoku” onlara da uğradı. Çünkü dış etkendi. Ama sarsılmadılar bile. Türkiye’nin Nisan ayı enflasyonu yüzde 3. Faize, uzun süredir dillendirmeseler bile Nas gereği “külliyen karşı” iktidar sadece Nisan ayında 257 milyar 114 milyon lira faiz ödedi. Faiz ödemeleri ana para ödemelerinin üzerinde. Ve bu tablonun siyasi olarak sorumlusu yok. Maliye bakanı da buna girmemek için “siyaset benim işim değil” diyerek siyaset yapıyor.
Derviş olmak istedi, Nebati olarak kaldı
Şimşek ekonomik programın gücünden bahsederken aslında kalın bir siyaset yapıyor. Program güçlü olsa şoklardan etkilenmez, etkilendiğine göre güçlü değil. Hemen toparlanması ise yüksek faizin devreye sokulması nedeniyle oldu, programa uygun olmayan biçimde. Dövizi baskılayıp faizi yüksek tutarsanız size kamyonlarla döviz gelir. Bunun adı sıcak paradır, en yüksek getiri nerede ise gelir, orayı kurutur sonra da gider. Sahibinden başkasına faydası olmayan paradır bu, gelmesi ekonomik bir başarı değildir yani.
2001 yılında yaşanan ekonomik krizi sonrasında Kemal Derviş tam yetki ile ekonomiden sorumlu devlet bakanı oldu. Maliyeti yine vatandaşa ödetilen bir IMF politikasının uygulayıcısıydı. Devrede IMF olduğu için devletin gelirleri arttırıldı, giderleri azaltıldı. Program can yaktı ama amacına ulaştı. AKP’nin bütçe disiplinine uyması nedeniyle ilk yıllarda kurtarıcısı bile oldu bu program. Derviş, ekonomik programının başarılı olması nedeniyle siyasette de ekonomi çevrelerinde de hayli prim yaptı.
Mehmet Şimşek de aynı yolu izlemek istedi. Ama gelinen noktaya baktığınız zaman kendisinden önceki maliye bakanlarıyla aynı kaderi paylaşmak üzere. Şimşek sıradan bir AKP’lidir. Orada işler böyle yürüyor, yanlışlara itiraz etme, gerçekleri görme, dillendirme, makamını koru ve kıymetini bil, bunu sana sağlayan iradeye mutlak bağlı ol…