1. Haberler
  2. Türkiye Gündemi
  3. Kamu borç stoku nasıl düşük gösteriliyor?

Kamu borç stoku nasıl düşük gösteriliyor?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kamunun borç stoku aslında söylenenin 2 katına yakın olabilir. Rakamlar tartışmalı çünkü en başta KÖİ (kamu özel işbirliği) garantileri borçtan sayılmıyor. Kamunun 216 milyar dolar dış borcu + 27 milyar dolar döviz cinsi iç borcu + 120 milyar dolar KÖİ garantileri eklendiğinde 14 trilyona yakın borç çıkıyor. TL cinsi borç stoku (4,5 trilyon) eklendiğinde rakam 18,5 trilyona ulaşıyor. Kamu, “borç stokum 9,9 trilyon, durumum iyi” havasında. Yine AKP tarzı bir hokus pokusa geliyoruz.

***

AB tanımlı borç stoku 2024 sonu itibariyle 10,7 trilyon lira! Merkezi yönetim borç stoku Şubat 2025 itibariyle 9,9 trilyon lira görünüyor. Bu rakam CB hükümet sistemi denilen yeni rejim başladığında, Ocak 2018 itibariyle 1 trilyon bile değil, 892,7 milyardı. Yüzde 1.012 artmış. AKP’nin önceki 15 yılında, 2003–2018 arasında 252,1 milyardan 893’e gelmiş, yüzde 254 artmıştı. 2018 başında bu borcun yüzde 40’ı dış borçtu ve sadece bu %40 döviz cinsi borçtu. 2025 itibariyle dış borç payı %45 ama döviz cinsi borç %55. Çünkü içerden de döviz cinsi borçlanma yapıldı. Sorun şu: Ülkelerin borçluluk durumları değerlendirilirken bakılan en önemli parametre, borç stokunun GSYH’ye oranı. Türkiye’de bu oran yüzde 25’in altında. Maastricht kriterine göre %60 eşik kabul ediliyor. Altı iyi, üstü kötü! Buna göre Türkiye’nin bu göstergede durumu iyi gözüküyor.

Fakat, Türkiye’de hiçbir gösterge yerli yerinde olmadığı için gerçek durumu görmek için daha fazla kazıya ihtiyaç var. Borçluluğun oranlandığı GSYH rakamı acaba doğru mu? Cari fiyatlarla GSYH’yi reel GSYH’ye çevrilirken baz alınan enflasyon oranı (deflatör) doğru mu? Döviz kuru baskılı olduğuna göre, dolar cinsinden milli hasılanın yüksek göründüğü muhakkak ama acaba hakkaniyetli bir kurdan ne kadar, bilinmiyor. Bu önemli çünkü, baskılı kur, GSYH’yi yüksek gösterirken, borçluluğu da düşük gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde borç yükünü tartışan iki önemli makale yayımlandı. Birisi TEPAV Maliye ve Para Politikası Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. M. Coşkun Cangöz’e aitti. “Bağlantısal bütünsellik perspektifinden Türkiye ekonomisinde borçluluğun görünmeyen yükü” başlıklı ikinci yazı, Dünya yazarı, ekonomist Ömer Gencal’dan geldi. Cangöz’ün makalesinden bir özet yapalım:

“Türkiye’de kamu borcu nominal olarak önemli ölçüde artarken GSYH’ye oran olarak geriliyor. (…) Kamu borcunun GSYH’ye oranı düşük olduğu için mali alanın geniş olduğu ve bütçe açıklarının borç sürdürülebilirliği açısından risk yaratmadığı değerlendirmeleri yapılıyor. Peki gerçekten öyle mi? (…) Uluslararası finans çevrelerinde genellikle ilk bakılan gösterge, borcun GSYH’ye oranıdır. Ancak, (…) IMF, özellikle bütçe dışı yükümlülüklerin yaygın olduğu gelişmekte olan ülkelerde merkezi yönetimin borcunun yanı sıra “Kamu ve Kamu Garantili (KKG) Borç” üzerinden değerlendirme yapıyor. (…) Yani; sadece devletin doğrudan borcu değil, dolaylı olarak ödemeyi taahhüt ettiği yükümlülükler de bu tanımın içine alınmış oluyor. Böylece devletin mali yükümlülüklerinin ve elbette mali alanın boyutu daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.

(Bir kere) kabaca borcun yüzde 80’lik bir kısmının döviz ya da kur hareketlerine duyarlı olduğunu söylemek mümkün. (…). Borcun bir yanda maliyeti artar diğer yanda da kompozisyonu bozulurken iç borç stokunun vadesi de neredeyse yarı yarıya kısalarak 2015–2020 döneminde 4,6 yıl seviyesinden 2,8 yıla geriledi. (…) Doğrudan yükümlülüklerin yapısı maliyet artışı ve risklere işaret ederken mali alanın boyutunu daha iyi değerlendirebilmek için bu resme dolaylı (şarta bağlı) yükümlülükleri de eklemek gerekiyor. Mali alanı etkileyebilecek dolaylı yükümlülükleri aşağıdaki şekilde listeleyebiliriz:

  • Kamu kurumları, kalkınma bankaları dış kredilerine verilen Hazine garantileri, (2024 yılı itibariyle bakiyesi 16,4 milyar dolar)
  • Yap-işlet-devret ve benzeri modellerde Hazine tarafından verilen garantiler, (2025 yılı itibariyle gelecek 20 yıllık dönemde havalimanı ve otoyollardan 28,6 milyar dolar, şehir hastanelerinden 65,7 milyar dolar ve Akkuyu Nükleer Santralinden de 25,8 milyar dolar olmak üzere toplam 120,1 milyar dolarlık bir koşullu yükümlülük doğması bekleniyor.)
  • YİD projeleri dış kredileri ve yükümlülüklerin Hazine tarafından üstlenilmesi,
  • YİD ve benzeri modellerde üstlenici firmanın asgari bir gelir miktarının uygulamacı kamu idaresi tarafından garanti edilmesi,
  • KOBİ’lere KGF kefaletli krediler için verilen garanti, (yaklaşık 25 milyar dolar).
  • Eximbank’ın düşük faizli ihracat kredileri ile politik riskler nedeniyle kredi, garanti ve sigorta işlemlerinden doğabilecek zararlarına ilişkin Hazine garantisi,
  • Hazine Destekli Tarımsal Yatırım ve İşletme Kredilerinde oluşabilecek gelir kaybının karşılanmasına ilişkin Hazine garantisi,
  • Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kefalet Kooperatifleri Kefaletli krediler için verilen Hazine garantisi, (Borç üstlenimi garantilerinin toplamı 17,4 milyar dolar.)
  • Kamu Bankalarının Hazine Destekli Kredi Paketleri dolayısıyla doğabilecek gelir kayıplarına ilişkin Hazine garantisi.”

Cangöz, bu yükümlülüklerden Hazine’ye ne kadar borç çıkabileceğini, hazine garantili borç ödeme performans oranları, bankacılık sektöründe takibe dönüşüm oranı (%2) ve gelir garantilerinin yüzde 25 oranında kamuya yük getirebileceği varsayımı ile hesaplama yapmış. Bu rakamlardan hareketle şöyle diyor: “Bu veriler ve varsayımlar altında GSYH’ya oranla yüzde 21 olan MYB borcuna karşılık Kamu ve Kamu Garantili (KKG) borç yüzde 28 olarak karşımıza çıkıyor. Yani, iyimser bir yaklaşımla bile mali alanın GSYH’ye oranla 7 puan daha dar olduğunu söyleyebiliriz.”

GSYH, döviz kurunun baskılanmasıyla nominal olarak yüksek görünüyor

Ömer Gencal da aynı tespiti yapıyor ve “Türkiye ekonomisinde kamu borçluluğu, bütçe disiplini, faiz dinamikleri ve makroekonomik göstergeler arasındaki ilişkisel ağları göz önüne aldığımızda kamu borcunun ve borç dinamiklerinde hareket alanının aslında yeteri kadar fırsatlar yaratmadığı görülebilir” diyor. Özetleyelim:

“Resmi verilere göre Türkiye’nin kamu borcunun GSYH’ya oranı %24.7 düzeyindedir. Bu oran, uluslararası standartlarla ve Avrupa Birliği borçluluk kriteri olan Maastricht kriteri ile karşılaştırıldığında “makul” hatta oldukça başarılı olarak değerlendirilse de bu görünüm ilişkisel düzlemde yanıltıcıdır. Çünkü:

* GSYH, döviz kurunun baskılanmasıyla nominal olarak yüksek görünmektedir.

* Borç stokunun %56.1’i döviz cinsindendir. Dolar/TL kuru enflasyon hedefinin tutturulması amacıyla TCMB tarafından baskılandığında borç yükü GSYH’ye göre düşük görünmektedir. Kur serbest bırakıldığında borcun GSYH’ya oranının aniden sıçraması ve bunun da sistemik bir riski gizlenmekte olduğu açıktır.

* Diğer yandan iç borç için ödenecek faiz tutarının, mevcut varsayımlarla, önümüzdeki üç yıl içinde iç borç ana parasının 1.23 katı olduğu da son derece açıktır.

* TVF’nin borcu “parafiskal” nitelikte kamu borcu olarak düşünülebilir. (Ancak güncel rakam olmaması) bağlantısal bütünsellik açısından ele alındığında bir “ölçüm yanılgısı” değil, bir enformasyon bozulmasıdır.

Bağlantısal bütünsellik perspektifinden bakıldığında; borç, kur, faiz ve büyüme arasındaki ilişkiler artık lineer değil, döngüsel ve kırılgandır:

* Kur baskılanırsa enflasyon kısa vadede kontrol edilebilir ama borcun GSYH’ya oranı düşük görünür ve bu sürdürülemez.

* Kur serbest bırakılırsa, kamu borcunun döviz yükü patlar, bütçede faiz dışı fazlaya dönüş zorlaşır.

* Faiz düşük tutulursa, enflasyon beklentisi bozulur; artırılırsa borç taşıma maliyeti tırmanır.”

Gencal, sonuç olarak, “Bağlantısal bütünsellik yöntemiyle kur, bütçe, faiz ve büyüme gibi unsurların birbirleriyle olan ilişkileri çözümlendiğinde, borçluluğun görünenden çok daha yüksek ve sistemik risk taşıdığı bir tablo ortaya çıkmaktadır” diyor.

Şunu ilave etmek isterim: Kamunun borç stokunu düşük gösteren en önemli faktör KÖİ garantilerinin borçtan sayılmamasıdır. Evet, bu müteahhitlerden alınmış bir borç değildir ama koşullu yükümlülüktür. Rakamları ortadadır ve ödenecektir. Eğer buradan kaynaklanan borçlar eklenirse, tablo tamamen değişiyor. Kamunun toplam dış borcu (TCMB’nin 34,775 milyon dolar borcu hariç) 216 milyar dolar, içerden döviz cinsi borç 27 milyar dolar gözüküyor. Bunun üzerine (TEPAV verisini baz alırsak) 120 milyar dolarlık KÖİ garantileri yükü biniyor. Demek ki (iç + dış) kamunun bir kere 363 milyar dolar döviz borcu gözüküyor. Bu yaklaşık 14 trilyon borç demek. Üzerine TL cinsi stoku (4.485 milyar TL) eklersek 18.5 trilyonluk bir stok çıkıyor ortaya. Yani hükümetin verdiği tablonun iki katı civarı bir rakama ulaşılıyor.

Garanti yükü bazı araştırmalarda 150, bazılarında 180 milyar dolardır aslında. Fakat yaklaşık 7–8 yıldır ödemeler yapıldığı için, bugünden itibaren kalan yükümlülük miktarını bilmek -AKP sözleşmeleri gizlediği için- zor. Ancak bir tahmin yapılabilir ki ben iyimser bir tahminle 120 milyar dolar aldım.

Kamu borç stoku nasıl düşük gösteriliyor?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

deneme bonusu veren siteler
_
deneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu veren siteler
Giriş Yap

EGEPRESS ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin