Muhteşem doğası, bereketli toprakları ile Ege Bölgesinin en güzide şehirlerinden olan Manisa, tarihi ile de Anadolu’nun en öne çıkan şehirlerinden. Öyle ki Hristiyanların kutsal kitabı olan İncil’de adı geçen 7 kiliseden 3 tanesi Manisa’da bulunuyor.
Manisa’nın tarihi Yontma Taş Devrine kadar uzanır. Strabon tarafından Katakekaumene (Yanık Ülke), olarak anılan Kula yakınlarında 1,1 milyon yıl ile 12 bin yıl arası süreçte gerçekleşen volkanik patlamalar nedeniyle oluşmuş geniş bir arazi vardır. Yapılan araştırmalarda bölgede Yontma Taş Devri’nden kalma 15 bin ile 25 bin yıl öncesine ait ayak izleri bulunmuştur. Antik kaynaklar şehrin kurucuları olarak bugünkü Yunanistan’ın Teselya Bölgesi’ndeki Pelion Dağı civarında yaşayan Magnetleri işaret etmektedir. Magnetler, Batı Anadolu’ya göç ettiklerinde önce Menderes nehri kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden bir kolu da Sipylos Dağı eteğindeki Magnesia’yı kurmuşlardır. Magnesia şehrini Menderes Magnesia’sından ayırt etmek için Magnesia ad Sipylum adını kullanmışlardır.
Hitit döneminde bölgenin Arzava adıyla anıldığı düşünülmektedir. Dönemin en önemli eseri Kybele Kaya Anıtıdır. MÖ 13. yüzyıla ait eser, bölgeye yapılan bir Hitit seferi sırasında yapılmıştır.
MÖ 1200’lerde Trakya ve Boğazlar üzerinden Anadolu’ya gelen Frigler, MÖ 8. yüzyıl ortalarından itibaren günümüz Manisa topraklarının büyük bölümünde kısa süreli bir hakimiyet kurdu.
Tunç Çağı’nın sonlarından başlayarak MÖ 6. yüzyıla kadar Manisa ve Aydın çevresinde hüküm süren Lidya Krallığı’nın başkenti, bugün Salihli ilçesi sınırlarında yer alan Sardes kentidir. Günümüzde Salihli ve Akhisar ilçeleri arasında kalan Bintepeler bölgesinde Lidyalılar’a ait tümülüs ve kral mezarları bulunmuştur. Antik ticaret yolu olan “Kral Yolu” da İran ve Mezopotamya’dan başlayarak il sınırlarına girer ve Lidya Krallığı’nın merkezi Sardes şehrinden geçerdi.
Büyük İskender’in Asya seferi sırasında, MÖ 334-333 yıllarında Manisa’nın da içinde olduğu Batı Anadolu bölgesi Makedon Krallığı topraklarına katıldı. İskender’in MÖ 323 yılında ölümünden sonra Manisa, generalleri tarafından idare edilmiş ve MÖ 301 yılında gerçekleşen İpsos Savaşı sonrasında da Lysimakhos’un hakimiyetine geçmiştir. MÖ 281 yılında gerçekleşen Korupedyon Muhaberesi sırasında Lysimakhos’un ölmesi üzerine Manisa’nın içinde olduğu tüm bölge Seleukos İmparatorluğu topraklarına katıldı.
MÖ 190 Magnesia savaşı sonrasında Roma topraklarına katılan Manisa, Romalılar tarafından müttefikleri olan Pergamon’na bırakıldı. Bu dönemde II.Attalos tarafından Philadelphia kuruldu. MÖ 133 yılında Manisa da tekrardan Roma hakimiyetine geçti. MS 395’te Roma’nın ikiye bölünmesiyle Manisa ve civarı Bizans topraklarında kaldı. Bu dönemde Manisa piskoposluk merkezi olmuş ve Sardes, Philadelphia Philadelphia, Thyateira yerleşimleri önemli bir konumda bulunmuştur (üç kilise bu yerleşim yerlerinde bulunmaktadır). Latinler’in Konstantinopolis’i işgali sırasında İznik İmparatoru III.İoannis hükümdarlığının büyük bölümünde Manisa’da yaşadı. Bu dönemde Manisa merkez ve çevresi büyük gelişme gösterdi.
Manisa sırasıyla Hititler, Frigler, İyonyalılar, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanoğulları ve Osmanlıların hâkimiyetinde kalmıştır.
Manisa hakkında verdiğimiz bu kısa bilgilerden sonra gelin şimdi İncil’de adı geçen 7 kiliseden Manisa’da bulunan 3’üne göz atalım.
ARTEMİS TAPINAĞI (SALİHLİ – SART)
Sart, Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı kasabasıdır. Hellenistik döneme ait bir kilise, günümüzde Manisa’nın Salihli ilçesinin İzmir-Ankara yolu üzerinde yer alan Sart Köyü’nde bulunmaktadır. Burada Lidya ve Arami dillerinde yazılmış bir yazıt bulunmuştur. İ.Ö. 4. yüzyıla ait bu yazıtta, Ovadya 20. ayette yer alan ‘Sefarad’ ismine rastlanmıştır. İberya ve Kuzey Afrika kökenli olan Sefarad Yahudileri’nin ismi buradan gelmektedir.
Sart, antik Lidya Krallığı’nın başkentiydi. Lidya Kralı Giges’in (İ.Ö. yaklaşık 680-644) döneminde Sart’tan geçen Paktol Irmağı’nda (Sart Çayı) altın bulunmuştur. Lidyalılar altın, gümüş ve elektrumdan (altın ve gümüş alaşımı) dünyanın ilk madeni parasını yapmışlardır.
Yuhanna dirilmiş Rab İsa’nın Sart kilisesine söylediği sözleri şöyle aktarır: “…Eğer uyanmazsan, hırsız gibi geleceğim. Hangi saatte geleceğimi hiç bilemeyeceksin” (Vahiy 3:3). Bu sözler, Sart’ın zaptedilmez olduğu düşünülen Akropolisinin Pers Kralı II. Koreş tarafından İ.Ö. 547’de hiç beklenmedik bir şekilde ele geçirilmesini ima ediyor olabilir. Persliler, Lidyalı bir askerin surdan aşağı yuvarlanan miğferini almak için kullandığı yolu kullanarak kalenin tepesine tırmandılar.533 Sart güney İran’daki Sus Kenti’nden başlayan 2.680 km uzunluğundaki Pers Kral Yolu’nun sonunda bulunuyordu. Bu yolun bir bölümü Sart’ta halen görülebilmektedir.
İsa’dan önceki son birkaç yüzyılda Sart’a çok sayıda Yahudi yerleşmiştir. Sart’taki havra, bilinen en eski havra olup Amerikalı Yahudiler’in bağışlarıyla onarılmıştır. Büyük olasılıkla İ.S. yaklaşık 166 yılında inşa edilmiş olan havra bir deprem sırasında yıkılmış ve İ.S. 220 ve 250 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir. Havranın mermer duvarında şöyle bir yazı bulunmuştur: “Ben [isim silinmiştir], eşim Regina ve çocuklarımız Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın cömertliği sayesinde havranın tüm mermer kaplamalarını ve boyasını yaptırdık.”
Mermerden inşa edilmiş Avlu-Gymnasium Kompleksi ve MS 17 yılındaki depremden sonra yapıldığı sanılan bir sinagog, Sart ören yerindeki görülmeye değer diğer kalıntılardan bazılarıdır.
PHILADELPHIA (ALAŞEHİR)
Kilise günümüzde Manisa’nın Alaşehir ilçesinde bulunan Philadelphia’dadır. Alaşehir Pergamon Kralı II. Attalos (MÖ 150-138) tarafından kurulmuş olup o dönemdeki ismi Philadelphia’dır. Bergama Krallığı zamanında önemli bir kent olan Philadelphia, Roma döneminde de önemini korumuştur. Roma döneminde daha da gelişen kent MS 40 yıllarında Hristiyanlığın yaygınlaşması ile birlikte Pavlus’un müritlerinin toplandığı bir yer olmuştur. Philadelphia Kilisesi, Pavlus döneminde kurulmuştur. Philadelphia adı ‘kardeş sevgisi’ anlamına gelmekte olup Bergama Kralı II. Eumenes’in (İ.Ö. 197-159) küçük kardeşi Attalos’a duyduğu sevgiyi ifade etmektedir.
Antik Philadelphia Kenti’nin Hıristiyan geçmişinden geriye kalan tek iz, bu Bizans kilisesinin harabeleridir.
THYATEIRA (AKHİSAR)
Kilisenin bulunduğu Thyateira, günümüzde Manisa ilinin Akhisar ilçesinde yer almaktadır. Yedi mektuptan en uzununun, hakkında en az bilgiye sahip olduğumuz bu kiliseye yazılmış olması ilginçtir.
Thyateira antik çağda ürettiği mor kumaşlarla ünlü bir kentti. Kökboyasından elde edilen mor boya Akhisar’da 19. yüzyılın sonlarına dek kullanılmaya devam etmiştir. Pavlus’un kuzey Yunanistan’daki Filipi’de karşılaştığı Lidya, Thyateira’lıydı.531 Mor kumaş tüccarı olan bu kadına verilen Lidya adının aslında bir lakap olması muhtemeldir; Lidya adı kadının Asya İli’nin hangi bölgesinden geldiğini ifade etmektedir.Bölgedeki diğer bir önemli iş kolu Vahiy 2:18’de gönderme yapılan parlak tunç üretimiydi. Parlak tunç sözü, Vahiy Kitabı’ndaki bu ayet dışında hiçbir Grekçe edebiyat eserinde yer almamaktadır. Burada sözü edilen parlak tunç anladığımız kadarıyla arıtılmış tunç veya bakır ile çinko alaşımından oluşan bir madendir. Kentin diğer ticaret alanlarında da geliştiği bilinmektedir. Esnaf loncalarına üye olmak, putperest ve ahlaksız lonca toplantılarına katılmayı beraberinde getiriyordu. Dirilmiş Rab İsa’nın, kendisini peygamber diye tanıtan İzabel adındaki kötü kadını hoş gördüğü için Thyateira kilisesini azarlarken bu konuya değindiği anlaşılmaktadır. İzabel öğretisiyle kiliseyi fuhuş yapmaya ve putlara sunulan kurbanların etini yemeye yöneltmekteydi.532
Antik Thyateira Kenti’nin çok küçük bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir. Kentin Hıristiyan geçmişinden geriye kalan tek iz, bu Bizans kilisesinin harabeleridir.