AKP’nin hazırladığı İklim Kanunu teklifinin doğayı sermayeye açacağını vurgulayan 92 çevre örgütü, şirketlerin çıkarı için hazırlanan ve iklim adaletini gözetmeyen kanunun meşru olamayacağını belirtiyorlar.
İlgili haber için tıklayınız: Ekoloji Örgütleri: Gerçek Bir İklim Kanunu İstiyoruz!
İklim Adaleti Koalisyonu da önümüzdeki hafta yeniden TBBM gündemine gelecek olan AKP’nin hazırladığı İklim Kanunu teklifinin mutlaka geri çekilmesi gerektiğini ve onun yerine “doyağı ve yaşamı koruyan, iklim adaleti temeline dayanan bir iklim yasası yapılmasının gerektiğini vurguluyor.
“İklim krizinin nedeni sadece karbon emisyonlarına indirgenemez. Yaşam döngülerinde kırılmaların, tehdit altındaki ekosistemlerin, yok olan türlerin nedeni, temelde, içinde bulunduğumuz ekonomi-politik rejim.
Bu alanda mücadele yürüten tüm sivil hareketler arasında iletişimi güçlendirme ve birlikte hareket etme ihtiyacından doğan İklim Adaleti Koalisyonu, son günlerin gündemindeki önümüdeki günlerde Meclis’e tekrar gelmesi beklenen İklim Kanunu Teklifi’nin derhal geri çekilmesini talep ederken, iktidarın TBMM’e getirdiği söz konusu teklifin ise iklimle ilgili değil, şirketlerin lehine ve sadece “ticaretle” ilgili olduğunu ileri sürüyor.
“Sermayeyi değil, doğayı ve yaşamı koruyan gerçek bir iklim kanunu istiyoruz” diyen İklim Adaleti Koalisyonu, “Halkın İklim Kanunu” açıklamasıyla taleplerini 10 maddede şöyle sıralıyor:
10 MADDEDE HALKIN İKLİM KANUNU
1 ) Ticaret Kanunu Değil Doğa ve Toplum İçin İklim Kanunu Olmalıdır.Öncelik sermayenin değil, doğanın ve toplumun ortak geleceği olmalıdır!
Kanun teklifi, iklim krizi ile mücadeleyi karbon piyasalarına ve ticari mekanizmalara indirgeyen bir yaklaşım içermektedir. Bu teklif ile sermaye gruplarına ve büyük şirketlere yeni piyasa alanları açılırken, somut bir sera gazı azaltım hedefi öngörülmemekte; kirletme hakkı ile doğa alınıp-satılabilir bir metaya dönüştürülmektedir. Halkın İklim Kanunu ise krizin sebebi olan ekolojik yıkımı önleme perspektifinden yola çıkarak doğanın, toplumun ve gelecek nesillerin ortak çıkarlarını korumalıdır. Bu ortak faydanın ilk adımı olarak sera gazı salımlarının mutlak azaltımını sayısal bir hedef olarak tanımlamalıdır.
2 ) Kömürden ve Fosil Yakıtlardan Çıkış İçin Net Bir Plan Ortaya Koymalıdır”İklim krizine yol açan kömür ve diğer fosil yakıtlar, enerji denkleminden aşamalı ve planlı bir şekilde çıkarılmalıdır.”
Kanun teklifinde, kömür ve diğer fosil yakıtlardan çıkış için net bir takvim belirlenmemiş, fosil yakıt teşviklerinin sonlandırılmasına ve yeni projelerin durdurulmasına dair somut bir düzenleme getirilmemiştir. Oysa ki, iklim krizinin başlıca sebeplerinden biri olan fosil yakıt kullanımı; ekosistemleri, halk sağlığını, işçi sağlığı ve iş güvenliğini tehdit etmektedir. Halkın İklim Kanunu, bilimsel verilere dayanarak öncelikli kömür olmak üzere fosil yakıtlardan çıkışı net tarihler vererek hedeflemeli, bu geçişi adil ve güvenceli olacak şekilde planlamalıdır.
3 ) Emekçiler için Adil Bir Geçiş Planlamalıdır. Fosil yakıtsız bir ekonomiye dönüşümün bedeli emekçi halkın sırtına yüklenmemeli, toplumun tüm kesimlerinin insan onuruna yakışır bir geleceğe sahip olması garanti altına alınmalıdır.
Kanun teklifi, adil geçiş tanımı yapmasına karşın, bu geçişe ilişkin somut bir mekanizma içermemektedir. Kapitalizmin doğa üzerinde yarattığı tahribat ile ortaya çıkan iklim krizi toplumları ekolojik, sosyolojik ve ekonomik olarak dönüşüme zorlamaktadır. Sermayenin inisiyatifine bırakıldığında, bu dönüşümün emekçiler için işsizlik, güvencesizlik ve sosyal hak kayıpları anlamına gelmesi kaçınılmazdır. Halkın İklim Kanununda işçiler ve bu sektörlerin yoğun olduğu bölgelerde yaşayan toplulukları koruyacak adil bir geçiş mekanizmasının kurulması gerekmektedir. Toplumcu ekonomik programlar ve bütçeler, yeni iş olanakları ve sosyal güvence ile bu dönüşümün bedelinin emekçilerin sırtına yüklenmesi engellenmelidir. Fosil yakıtların yarattığı ekolojik ve sağlık sorunlarının, tahrip edilen ekosistemlerin onarılması için programlar hayata geçirilmelidir.
4) İklim Adaleti Perspektifiyle Tasarlanmalıdır. Eşitsizliği besleyen kapitalist ekonomi-politik rejimin neden olduğu iklim krizine bağlı hak kayıpları adalet düzlemi içerisinde giderilmelidir.
Mevcut kanun teklifi, toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir iklim adaleti yaklaşımı sunmamaktadır. İklim krizinin nedeni sadece karbon emisyonlarına indirgenemez; bu kriz, doğayı ve insan yaşamını ikinci plana atan mevcut emperyalist, neoliberal, kapitalist sistemin bir sonucudur. Gelişmiş ülkeler tarihsel sorumluluklarını yerine getirmeli, Türkiye ise hem bu konuda hakkını savunmalı hem de hızla artan kendi sorumluluğunu üstlenmelidir. İklim krizi aynı zamanda bir insan hakları krizidir. Doğada yarattığı yıkımın yanı sıra, tarımsal üretimde gerileme, su ve gıda güvenliği riskleri, iklim göçleri gibi etkilere neden olan bu kriz, her ülkeyi aynı derecede etkilemediği gibi, toplumun her kesimini de aynı oranda etkilememektedir. Halkın İklim Kanunu, işçiler, işsizler, yoksullar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, LGBTİ+lar ve engelliler gibi halihazırda toplumun en çok ezilen kesimlerinin haklarını koruma altına alarak iklim krizinden en az etkilenmelerini sağlayacak bir adalet güvencesi vermelidir.
5 ) Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamalıdır. İklim krizi risklerine eşit maruz kalınmadığı hesaba katılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımı benimsenmelidir.
Kanun teklifi, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle oluşturulmamıştır. İklim krizinin kadınlar, LGBTİ+larve çocuklar üzerindeki etkileri sadece can kaybı/hastalık gibi olgularla sınırlı kalmamakta, krizin yarattığı felaketler kadınları, LGBTİ+ları ve çocukları şiddete ve cinsel istismara daha açık hâle getirmektedir. Gelir dağılımında ve istihdamda kadınlar ve LGBTİ+lar haksızlığa daha çok uğramaktadır. Halkın İklim Kanunu, iklim krizinin etkilerine karşı kadınları ve tüm farklı cinsel yönelimli bireyleri güvence altına almalıdır.
6 ) Halk Sağlığını Güvence Altına Almalıdır. Tüm doğa, canlılar ve toplum için sağlıklı yaşam hakkını güvence altına alacak düzenlemeler yapılmalıdır.
Kanun teklifi, iklim krizi sürecinde gelişen sağlık risklerine dair herhangi bir önlem ortaya koymamakta, insanların ve diğer tüm canlıların sağlıklı yaşam hakkını güvence altına almamaktadır. İklim kanununda ekosistem sağlığını onaracak ve koruyacak önlemler alınmalı, insan sağlığını etkileyen çevresel faktörleri göz ardı edilmemelidir. İklim krizi yüzünden artacak kronik hastalıklar, salgınlar, sıcak dalgaları ve afetler yüzünden artacak diğer sağlık sorunlarına müdahale edebilecek iklim krizine dayanıklı bir sağlık sistemi oluşturulmalıdır. Bu sağlık sistemi başta emekçiler, işsizler, yoksullar, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, LGBTİ+lar ve engelliler gibi toplumun en çok ezilenleri olmak üzere tüm toplumun ayrımsız ve ücretsiz ulaşabileceği toplumcu bir sistem olmalıdır. Halkın İklim Kanunu, hava kirliliği başta olmak üzere fosil yakıtların bugün neden olduğu çevre ve sağlık sorunlarını da ele alan bütünlüklü bir iklim eylemi planlamalıdır.
7 ) Üst Ölçekli Ekosistem Planlaması Yapmalıdır. Ekosistemler plansız ve kâr odaklı madencilik, enerji, sanayi, endüstriyel tarım ve hayvancılık projeleri ve yapılaşma baskısından kurtarılmalı; ormanlar, sulak alanlar, denizler ve kıyılar rant ve talana karşı korunmalıdır.
8 ) İklim Değişikliğine Uyum Politikaları Geliştirmelidir. İklim afetlerine dirençli kentler ve kırsal yerleşimler yaratılmalı, afet eylem planları, gıda ve su politikaları iklim krizi gerçekliği dikkate alınarak hazırlanmalıdır.
Kanun teklifi, kuraklık, sel, yangın, sıcak dalgaları gibi iklim krizinin mevcutta yaşanan ve gelecekte sıklığı ve şiddeti artarak yaşanacağı öngörülen afet etkileri konusunda uyum politikalarına değinmemektedir. Tespit, önleme, hazırlık ve yönetim gibi bir dizi süreçle planlanması gereken afet yönetimi sürecinin güçlendirilmesi gerekliliği açıktır. Halkın İklim Kanununda yaşam alanlarımızı ve doğayı yıkıcı afet etkilerinden koruyacak mekanizmaların bağlayıcı olarak ortaya koyulması gerekmektedir.İklim krizine dirençli, yerel ve doğa ile uyumlu üretimi destekleyecek tarım politikaları geliştirilmeli, olası gıda krizlerine ve açlığa karşı toplumun tüm kesimlerini koruyacak önlemler alınmalıdır.Su varlıkları sermayenin denetimsiz büyümesi için metalaştırılmamalı; enerji, sanayi, madencilik, kentleşme, endüstriye tarım ve hayvancılık sektörlerinin baskılarından korunmalıdır.
9) Halkın Katılımını Sağlamalı ve Hesap Verebilir Olmalıdır. İklim Kanunun halkın nezdinde meşruluğunun sağlanabilmesi için tüm politika yapım süreçleri katılımcılığa ve hesap verebilirliğe açık olmalıdır.
Kanun teklifi hazırlanırken halkın politika yapım sürecine katılımı devre dışı bırakılmıştır. Sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin, sendikaların ve bilim insanlarının hazırlık sürecine katılımı kısıtlanmış, toplumun tüm kesimleri paydaş olarak ele alınmamıştır. Halkın İklim Kanunu katılımcılığa açık olmalı ve toplumun tüm kesimlerinin fikirlerini içermelidir. Kanun ile sorumluluk alanları tanımlanmalı ve sorumlular daima hesap verebilir olmalıdır.
10 ) İklim Suçlarına Karşı Denetim ve Yaptırım İçermelidir. Kamu idaresinin yanı sıra kamu yararına çalışan meslek örgütlerinin de katılımıyla şeffaf ve hesap verebilir bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır.
Kanun tasarısı, mevcut hâliyle sadece uluslararası piyasalarla emisyon ticaretini düzenlemektedir. Şirketlerin emisyon azaltım stratejilerini gerçekleştirmeleri ve çevresel standartlara uymalarının garanti altına alınması için şeffaf bir denetim mekanizması ve caydırıcı yaptırımlar tanımlanmamıştır. Denetim sağlanmadan ve yaptırım uygulanmadan bir yasanın fiilen uygulamaya geçirilmesi mümkün değildir. Şeffaf ve hesap verebilir bir denetim ise ancak kamu idaresinin yanı sıra kamu yararına çalışan meslek örgütlerinin de katılımıyla oluşturulacak bağımsız teknik kurullar aracılığı ile mümkündür. Halkın İklim Kanununda, şirketlere yönelik denetimler aracılığıyla ihlaller tespit edilmeli, bağlayıcı ve caydırıcı yaptırımlar uygulanmalı ve iklim suçları asla cezasız kalmamalıdır.
Kanun tasarısı, mevcut hâliyle sadece uluslararası piyasalarla emisyon ticaretini düzenlemektedir. Şirketlerin emisyon azaltım stratejilerini gerçekleştirmeleri ve çevresel standartlara uymalarının garanti altına alınması için şeffaf bir denetim mekanizması ve caydırıcı yaptırımlar tanımlanmamıştır. Denetim sağlanmadan ve yaptırım uygulanmadan bir yasanın fiilen uygulamaya geçirilmesi mümkün değildir. Şeffaf ve hesap verebilir bir denetim ise ancak kamu idaresinin yanı sıra kamu yararına çalışan meslek örgütlerinin de katılımıyla oluşturulacak bağımsız teknik kurullar aracılığı ile mümkündür. Halkın İklim Kanununda, şirketlere yönelik denetimler aracılığıyla ihlaller tespit edilmeli, bağlayıcı ve caydırıcı yaptırımlar uygulanmalı ve iklim suçları asla cezasız kalmamalıdır.
İklim Adaleti Koalisyonu