1. Haberler
  2. Türkiye Gündemi
  3. Değişime direnmek, hayatın gereklerine direnmektir

Değişime direnmek, hayatın gereklerine direnmektir

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

23 Nisan’da yaşanan depremin ardından insanlar sokaklara, eğer bulabildilerse parklara çıktılar. Bu defa deprem İstanbul’da hatırlattı kendini. 6 Şubat’ı yaşamış olan pek çok insan, bu kez İstanbul’da yakalandı sarsıntıya. Neyse ki yıkım, can kaybı yok.

Lakin bir an nefes alsak bile ardından acı gerçeğimizle yüzleştik. Olası depreme hazırlık yok. Toplanan vergiler bildiğimiz ve bilmediğimiz işlerde çarçur edilmiş. Binlerce eski binada, ya da artık güvenebileceğimizden hiç emin olmadığımız beton tabutlarda yaşamaya mecbur kalıyoruz. Toplanma alanlarımız talan edilmiş. Evden çıkan insanlar binaların arasında bekliyor.

Gezi Parkı’na çadır açanlar olmuş. Güvenlik güçleri, “olmaz” demiş, çadırları zorla kaldırmışlar. İktidar, her durumda kendi bekasının derdine düşmekten imtina etmiyor. Gezi Direnişi fobisinin dışında, Gezi Parkı’na çadır kurulmasını engelleyen bir yasa var mı?

İstanbul’u depreme hazırlamakla görevli yerel yöneticiler tutuklu. (Tayfun Kahraman bildiğiniz gibi, Gezi Davası nedeniyle tutuklanmadan önce, İBB’de, Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire başkanı olarak görev yapıyordu.) Olası bir büyük depremde görevlerinin başında olması gerekenler 19 Marttan beri suçsuz yere esir ediliyorlar.

Yetmiyor, İstanbul’u felakete sürükleyebilecek katil proje, ısıtılıp tekrar önümüze koyulabiliyor. Hatta deprem sonrasında dahi kayyum imalı açıklamalar yapabiliyorlar.

Geçtiğimiz hafta haberlerde okumuş, izlemişsinizdir. Hatay Samandağ’a bağlı Mağaracık ve Hıdırbey’de “Afet konutu yapacağız” diyerek kamulaştırdıkları topraklara iş makineleriyle girdiler. Zeytinleri, narenciye ağalarını söktüler. Söktüler demek tam anlatmıyor aslında, katlettiler demek daha doğru.

Kendilerine hiçbir bilgilendirme yapılmadan yapılan bu işe doğaldır ki arazi sahipleri tepki gösterdi. Çıkan arbede sonucu fenalaşıp hastaneye kaldırılanlar oldu. Bir parça toprak sahibi olmak için ömürlerini vermiş insanlardan bahsediyoruz. Kimisi yurt dışında senelerce çalışmış, hiç olmazsa çocuklarının istikbaline bir nebze katkı sunmak için. “Deprem bizi öldürmedi, hükümet öldürdü” diyor feryat eden bir yurttaş.

On binlerimizi verdik toprağa. Kalanlara reva görülen bu ne yazık ki. Depremi yaşayan şehirler, sarılamayan yaralarıyla ayakta kalmaya, hayata tutunmaya çalışıyorlar. İki yüz bin insan hala konteyner kentlerde yaşamaya mahkûm. Aslında bu yapılara geçici konut, binlerce insanın yaşadığı alanlara da kent denemez. Bu kutuların içinde en fazla içinde altı ay kalınabilir. Hatay merkezi, Antakya, Kırıkhan, Samandağ şu anda şantiye. Şehrin havası her zaman tozlu. Yollar berbat. Tekrar etmek pahasına yine söyleyeceğim; Hatay’da yaşamak için mücadele edenlerin hayatının kolaylaşmasına dönük bir adım yok.

Hayatın olağan akışına direnmek

İktidar, uzun zamandan beri hayatın doğal akışının aksi istikametine zorluyor her şeyi. Elindeki devlet gücüyle dikiliyor toplumsal itirazın karşısına. Hukukla, adaletle değil. Yıllar yılı sandıktan aldığını söylediği “rızayı” attığı her adımın zemini olarak gösterdi. Artık sandıktan çıkacak sonucun “değişim” demesi büyük olasılık. O yüzden sandığı pek ağzına almıyor.

Biraz geriye, sonbahara dönelim. Suriye rejimin yıkılmasının, AKP iktidarının ömrünü on yıl uzattığını söyleyenler vardı. Sanırım şimdilerde kazın ayağının pek öyle olmadığını onlar da anlamıştır. Suriye’nin hamiliğini yapamamak bir yana, Erdoğan’a “dostum” diyen Trump’ın başkanlık ettiği ABD ve sadığı İsrail’in planları, her duruma uyum gösterebilen İslamcıları dahi fazlasıyla zorlayacak.

Kürt meselesine dair başlayan sürecin yol haritasını bilmiyoruz. Bildiğimiz, bu mesele üzerinden iktidarın devamı için yeterli gücü, halk desteğini arkasında toplayamadığıdır. Bu ülkede barış isteyen herkes, barışın ancak demokrasiyle kalıcı olabileceğini biliyor

Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının tutuklanmasıyla ise ülkemiz yeni bir döneme girdi. Hedefleri belliydi iktidarın. “Sağlam bir yolsuzluk dosyasıyla” diploması hukuksuz bir şekilde iptal edilen Cumhurbaşkanı adayı siyasi olarak bitirilecekti. CHP, yukardan aşağıya bu operasyon karşısında paralize olacak, AKP karşıtı kitleler daha da moralsizleşecek, iktidarın değişmesine dair umutları iyice zayıflayacaktı.

Plan başarısız oldu. AKP’ye oy vermiş kitlelerin büyük çoğunluğu dâhil, kimse “yolsuzluk, hırsızlık” iddialarına inanmadı. Bülent Arınç ve Bahçeli’nin açıklamaları, İBB operasyonunun gerekçelerinin/bahanelerinin oldukça zayıf olduğunun kabulü olarak görülebilir.

Özgür Özel, operasyondan sonra hızla genel başkanlık koltuğunu doldurdu. Hatta birçok insanın artık sakınmadan “CHP lideri” dediğini görebiliyoruz. Bundan daha fazlası oldu elbette. CHP’yi aşan milyonların katıldığı bir halk muhalefeti çıktı ortaya. Öğrenci hareketinin yeni tarihsel döneminin kapıları açılmış oldu. Ana muhalefet partisi, toplumsal muhalefet iktidar karşında tarihsel bir avantaj elde etti. AKP ve ortakları daraldıkları İç Anadolu’da bir yıl öncekinden daha zayıf durumdalar.

Bunlar yaşanırken, Milli Eğitim Bakanı’nın “proje okulları” tasfiye etme amacının bir adımı olarak yaptığı düşünülen öğretmen atamaları, daha doğru ifadeyle sürgünleri gündeme geldi. Liseliler dört bir yanda okul bahçelerini eylem alanına çevirdiler, sokaklara çıktılar. Tehditlere de boyun eğmediler.

Yakın zamanda Sivasspor, Fenerbahçe’ye ev sahipliği yaptığı maça “Doğal olan normal doğum,” pankartıyla çıktı. Kadınlar haklı tepkilerini koydular ortaya. Tayyip Erdoğan, bildiğiniz gibi böyle konularda çok iddialı. “Bakanlığımızın normal doğumu teşvik etmesi, cerrahi müdahale yerine normal doğumu özendirmesi sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor?” deyiverdi.

Milyonlarca insan da iktidar da direniyor. Bir tarafta insanca yaşamak isteyen, seçme ve seçilme hakkına saygı bekleyen, demokrasi isteyenler; diğer tarafta ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak isteyenler.

Değişim kaçınılmazdır. Ancak ertelenebilir. AKP’nin on yıldan fazla zamandır yaptığı budur. Bu gecikmede ana muhalefet partisi, toplumsal muhalefet ve solun dağınıklığının katkısı da çok olmuştur. Şimdi aynı zamanda bir ülkeyi, toplumu ayakta ve bir arada tutacak ilkelerin altını çizme ve “Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz?” sorusunu en anlaşılır haliyle cevaplamak zorundayız. Yeniden bir halk olabilecek için…

Değişime direnmek, hayatın gereklerine direnmektir
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

deneme bonusu veren siteler
_
deneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu veren siteler
Giriş Yap

EGEPRESS ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin