ABD öncülüğünde “yeni” bir sistemin ayak sesleri gün be gün daha net ve daha yüksek frekanstan duyuluyor. Tarifeler ve savaş senaryoları üzerinden kopan yaygara hepimizin malumu. Küreselleşmenin ve kapitalizmin sarsıldığı ve hatta yok olmak üzere olduğunu dile getiren çok sayıda görüşün daha bir cesaretli ve yüksek perdeden duyulur olmaya başladığını işitiyoruz. Pe ki nedir gerçekte olup biten? Trump müdürün bildiğini sandığı ve de dünyanın bilmediğini düşündüğü nedir? Bu soruların yanıtlarını vermeye çalışacağım ama sonda söylemem gerekeni başta söylemek istiyorum. İklim ve sürdürülebilirlik hesaba katmadıkları veya katmak istemedikleri siyah kuğular. Şimdi gelin adım adım süreci anlamaya çalışalım.
Bir süredir ABD’nin özellikle Başkan Trump üzerinden sergilediği “tarife performansını” izliyoruz. Kimileri işi büyütüp küreselleşmenin ve kapitalizmin varoluşsal bir kriz içine girebileceğini, kimileri ise popülizmin beklenebilir bir sonucu olarak görmek gerektiğini söylüyor. Benim okumama göreyse durum, tamamen dünya liderliğinin (ekonomik ve siyasal) elde tutulabilmesi ve bunun için değişen paradigmalara adapte olabilme sancısı. Tarifeler finansal adımıydı ve şimdi İran’a müdahale ise ABD dolarının yegana sigortası olan “ABD ordusunun biz buradayız, dolar hala burada” mesajı.
Amerika’nın özellikle stratejik açıdan önemsediği demir çelik vb. endüstrileri yeniden ülkeye getirmesi hedefini de destekleyen bu tarife hamlesini anlamak için Amerika ve ticaret ortaklarıyla olan ilişkilerine bakmak gerekiyor. Bu bağlamda Çin ve Çin’in bir önceki dönemlerde getirilen tarifeleri baypas etmek için aracı olarak kullandığı Vietnam vb. ülkelerin buna ek olarak sınır komşuları olan Kanada ve Meksika ile tarihsel partneri olan AB’nin büyük bir pay sahibi olduğu görülebilmektedir. Bu liste içinde Çin elbette açık ara önde. Ayrıca yine bu ülkeler arasında büyün ekonomik ve teknolojik gücüyle Çin en önde gelen rakip. Yani anlaşılması gereken konu asıl olayın küreselleşmenin yıkılması falan değil Çin’in durdurulması olduğudur. Diğer ülkelere koyulan tariflerle Amerika dış ticaret açığını bir miktar kapatılması hedeflenmektedir. Ama asıl hedef Çin’in diğer ülkeler üzerinden de ABD’ye mal satabilmesini önlemektir. Ayrıca diğer ülkelere getirilen tariflerle Çin ile süregelen savaşta Amerika’nın dostu olup, sağladığı güvenlikten ve ticaret imkanlarından yararlandırmak daha genel anlamda Amerika’nın dost musun düşman mısın sınavından kimlerin geçtiğini görmek gibi amaçları da bulunmaktadır. Üstelik bunu yaparken ekonomi bilimi açısından biraz zor gibi görünse de doların hem ucuzlayıp hem de hala rezerv para olmasını hedefliyorlar. Çin’in ABD tahvilleri yerine bir süredir altın toplaması, dolara olan teveccühünde küresel ölçekte zaten düşüş trendine de olması vb. konular da bizi kirpto para sistemlerini ve özellikle de dolara endeksli Stable coinler üzerinde Trump’ın kurmaya çalıştığı liderlik hamlelerini anlaşılır hale getiriyor. Öte yandan bu kadar büyük tarifelerle enflasyonun da bir kerelik bile olsa artacağı da gün gibi ortadayken, bunu dengelemeye yönelik olarak petrol yani enerji fiyatlarını baskılanması hamlesi de gayet anlamlı hale geliyor. Zira OPEC’te geçtiğimiz aylarda yaşanan ve petrol üretiminin artırılmasına yönelik gelişmeler zaten bizlere bu sinyali vermişti. Bütün bu süreçte güvenli liman ve akıllı paranın adresi olan tahvil piyasasının faizlerinin düşmesi ve ABD borçlanmasının çok daha ucuza döndürülmesi ve FED’in de bu süreçte mecburen faiz indirimlerini başlatıp, bilanço genişlemesine gitmesiyle piyasaları desteklemek zorunda kalması, ABD ekonomi yönetiminin stratejisinin en önemli sac ayakları. Ayrıca ABD içinde şirket ve hane halkından alınan vergilerin düşürülmek istenmesi ve kamuda tasarruf için personel işçi çıkarma vb. araçlar yine tarife sürecinde oluşacak ekonomik sarsıntıyı baskılamak veya dengelemek için önemli ve Trump ekonomi ekibinin belirttiği uygulamaya başladığı yöntemler arasında. Yani özetle ABD bir yandan Çin’in trendini durdurmak, yeniden bir ABD ve ekonomik ortakları paktı kurmak, borç ve dış ticaret açığı sorununu çözmek, ülkeye yeniden stratejik endüstri üretimini getirmek ve bunu yaparken yapay zekâ, robot ve otomasyon gibi teknolojik gelişmelerin tüm süreci desteklemesini hedefliyor. Elbette diğer ülkelerin ABD tarafında yer alması için güven önemli bir unsur ve bu unsuru nasıl lehlerine çevirecekler hep birlikte izleyip göreceğiz. Bu güveni tesis etmenin en önemli araçlarından biri sevmesek bile korku silahını çekmek. Ve şu anda da İran üzerinden yapılmaya çalışılan bir ölçüde “öyle ya da böyle bize güveneceksiniz” demek. Âmâ güveni öyle uya da böyle yeniden tesis etseler bile yazının başında belirttiğim sürdürülebilirlik ve iklim krizini konuları, tüm bu mega planın en önemli siyah kuğuları! Üstelik sadece etik konuda değil yekten ekonomik yönüyle bunu söylüyorum. Gelin bu kadar iddialı bir söylemi adım adım temellendirelim.
Bütün bu sürecin içinde ki siyah kuğu ise sürdürülebilirlik gündeminin silinmesi ve iklim krizi. Her geçen gün şiddeti ve sıklığı artan aşırı hava olayları1,5 derece bariyerinin aşılacağın gün be gün ortada iken, sağlıklı bir üretim tüketim ortamını tehdit ediyor ve gelecekte bu tehdit sistemi tehdit eder hale gelebilir. Lojistik, Sağlık ve Sigorta sistemleri şimdiden alarm vermeye başladı bile.
Trump başta olmak üzere politika geliştiricilerin politikayı bir meslek olarak görüp, yönetim dönemlerinde uzun vadeli sonuçlarına bakmaksızın kısa vadeli kazanımlara odaklanması, evrenin geleceği açısından son derece büyük bir tehdit. Ayrı bir konu ama insanın ömrü sadece 70-80 yıl olmasına rağmen etki deresinin ve bu etki süresinin günümüzde yüzlerce belki binlerce yıla uzaması, son derece tehlikeli bir durum. Yani birçok politikacı veya iş insanı aldığı kararların çoğu zaman uzun vadeli sonuçlarını görmeden ve o sonuçları yaşamadan ölüp gidiyor. Bu ekolojik bir çıkmaz. Ve bu konuda bir şeyler yapılması şart. Yine ayrı bir makalenin konusu ama yine buraya not düşmüş olalım. Trump ve diğer liderlerin ve etki sahibi kişilerin ekonomik açıdan korumacı yaklaşımları, popülist söylemleri ve bu yöndeki uygulamaları, ülkeleri kendi içine kapanan bir duruma doğru itiyor. Bu durum ise iklim krizi gibi herkesin sorumlu olduğu ve tüm ülkelerin dahli ve işbirliğiyle çözülebilecek problemlerin geri plana atılmasını neden oluyor. Ama olan oluyor ve saat işliyor. İklim krizinde geri dönülemez noktaya geldik, geliyoruz. Bu krizin üstünde durulması gereken çok fazla olumsuz etkisi var ama biz şimdilik çok sevdikleri ve öncelikledikleri, tıkır tıkır işlediğini düşündükleri ekonomik planlarını Göç, Sağlık ve Sigorta konuları üzerinden nasıl uzun vadede işlevsiz kılabileceğine değinelim.
Göç
İnsanların doğup büyüdüğü yerden nedeni ne olursa olsun kopması sadece ekonomik başlı başına büyük bir felaket. Ama konuyu ekonomik açıdan ele alacak olursak, büyük göç hareketlerinin yaşandığı savaş, kıtlık, siyasi kaoslar vb. durumları şöyle bir anımsarsak kâfi düzeyde kanaatimiz gelişir kanısındayım. Zira iklim nedenli göç sadece geleceğin değil günümüzün aktüel bir fenomeni. Dünya Bankası’nın 2021 tarihli Groundswell Raporu’na göre, iklim krizine bağlı sebeplerle 2050 yılına kadar Sahra Altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’da 216 milyon insanın yerinden edilmesi beklenmektedir. Göç dalgasının geride bıraktığı ülkede uzun yıllar sürecek çalkalanmanın bölgesinin ve nihayetinde küresel ekonomik gelişimin üzenindeki olumsuz etkisi yanında göçmenlerin göç ettiği ülkenin entegrasyon vb. konular için ekonomisinden ayırdığı pay da azımsanmayacak kadar çok.
Bu konuda en sağlıklı istatistikler 2015 yılından sonra Almanya’nın ülkesine sığınan mültecilere için yaptığı harcamalarda görülebiliyor. Almanya, sığınmacılar için kişi başına yıllık yaklaşık 12.500–15.000 euro harcamaktadır. 2016 yılında, Almanya’nın mülteci ve göçmenler için toplam harcaması 20 milyar Euro, 2018 de entegrasyon ve iltica harcamalarına 23 milyar euro ve 2021 de ise 21,8 milyar euro ayırmıştı. Yetersiz entegrasyonun Almanya devletine maliyeti yıllık 16 milyar Euro olarak tahmin edilmektedir. Avrupa Göç Ağı’na (European Migration Network) araştırmalarına göre, son yıllarda hava koşullarına bağlı afetler nedeniyle her yıl yaklaşık 20 milyon insanın yerinden edildiği ortaya koyulmuştur. Kaba bir matematikle yıllık maliyet 300 Milyar Euro anlamına geliyor. Üstelik sıcaklık artışı da şayet böyle devam ederse, göç etmek zorunda kalan insan sayısı da ne yazık katlanarak artıyor. Dolayısıyla içine kapanan ve entegrasyona yönelik gelişimler içinde olmayan sözüm ona yeni ekonomik modeli bu durumu değerlendirmesi konusunda uyarmak istiyorum.
Sigorta sektörü
Şimdi bu konuda çok sayıda eleştiri alacağımı bilerek şunları söylemek istiyorum. Biliyorum hiç birimizin tam anlamıyla ne olduğunu bilmediğimiz için bu sigorta olayını sevmiyoruz. Zira poliçe denilen gözleri kör eden ve ne kadar okursanız okuyun problem anında mutlaka bir şeyleri ve de tam olarak istediğiniz şeyleri kapsamadığıyla yüzleşmekten bıktığımızın farkındayım. Ama sigorta genel olarak güvensizlikten doğuyor ve teknik detaylarına girmeksizin küresel ticarette de güvensizlik malumunuz olduğu üzere gani gani bulunuyor. Yani esastan konuya gelecek olursak şayet sigorta olmadan da olmuyor. Ayrıca sigorta sistemi hem kurumsal hem bireysel düzeyde ticaretin ve yatırımların sürdürülebilirliği için temel bir güvence gören yegâne mekanizma en azından şimdilik. Şirketler açısından üretim, nakliye, stok gibi alanlardaki riskleri teminat altına alırken; bireyler için konut, sağlık, araç ve yaşam sigortaları yoluyla ekonomik güvence sağlar. Özellikle mortgage gibi uzun vadeli kredi sistemlerinde, sigorta teminatı olmadan yatırım yapılması mümkün değildir. Bu sayede hem bankalar hem yatırımcılar için risk yönetimi sağlanır. Sigorta, bireyin yatırım yapma cesaretini artırırken aynı zamanda piyasalardaki istikrarın korunmasına katkıda bulunur. Böylece hem bireysel hem de toplumsal refahı destekleyen bir ekonomik zemin oluşturur. Sigorta sistemi çökebilir böyle bir durumda finansal sistem de risk altına girer.
Örnek vermek gerekirse, Swiss Re Enstitüsü’ne göre 2023 yılında iklim kaynaklı doğal afetlerin küresel sigorta sektörüne maliyeti 125 milyar dolar olarak kayıtlara geçmiştir. 1970’lerde sigortalanabilir olan afetlerin çoğu, bugün sigorta kapsamından çıkarılmakta; çünkü riskin seviyesi artık öngörülebilir değil. Sigorta kapsamı dışında kalan bölgelerde yatırımlar azalmakta, kredi sistemleri çökmekte ve uzun vadeli finansal istikrar tehdit altına girmektedir.
İş bu noktalara noktada risk ne sigorta ile devredilebilir (sigorta yoktur), ne kamu tarafından üstlenilebilir (kamu kapasitesi yoktur), ne de adaptasyonla yönetilebilir (fiziksel sınırlar aşılmıştır). Bu da şu anlama gelir: İpotekler sona erer, yeni gayrimenkul yatırımları durur, uzun vadeli yatırımlar biter, finansal istikrar kaybolur. Finans sektörü, bildiğimiz haliyle, işlevsiz hale gelir. Ve onunla birlikte, kapitalizm ve küresel ekonomik sistem de bildiğimiz haliyle sürdürülemez hale gelir.
Sağlık harcamaları
İklim krizi nedeniyle sağlık harcamaları ve iş gücü kayıpları hızla artıyor. ABD’de fosil yakıt kaynaklı hava kirliliği ve iklim değişikliğinin yıllık sağlık maliyeti 820 milyar doları aşıyor. Küresel ısı stresi, 2030’a kadar 80 milyon tam zamanlı işe eşdeğer iş gücü kaybına yol açabilir ve bu kaybın ekonomik maliyeti 2,4 trilyon dolar olarak tahmin ediliyor. Tarım sektörü, iş gücü kaybının %60’ını oluştururken, inşaat sektörü %19’luk kayıpla karşı karşıya. Güney Asya ve Batı Afrika’da çalışma saatlerinde %5’lik düşüş yaşanması bekleniyor (ILO, NRDC, NRDC).
Sağlık harcamaları boyutu başlı başına bir makale boyutu! Dünya genelinde doğuşta beklenen yaşam süresi artarken, nüfusun yaş yapısı da hızla değişmektedir. Birleşmiş Milletler’e göre 2050 yılında 65 yaş ve üzeri kişilerin sayısı dünya genelinde 1,6 milyara ulaşacak ve bu yaş grubu toplam nüfusun %16’sını oluşturacaktır. ABD’de ise 2034 itibarıyla ilk kez 65 yaş üzerindeki birey sayısı 18 yaş altı nüfusu geçecektir (US Census Bureau, 2023). Bu demografik değişim, sağlık sistemleri üzerinde hem yapısal hem de finansal baskıyı artırmaktadır.
İklim krizi bu baskıyı daha da ağırlaştırmaktadır. Yaşlı bireyler, sıcak dalgaları, hava kirliliği, bulaşıcı hastalıklar ve gıda güvencesizliği gibi iklim kaynaklı sağlık tehditlerine karşı çok daha savunmasızdır. The Lancet’in 2023 Küresel İklim ve Sağlık Raporu’na göre, 2022 yılında 65 yaş ve üzeri bireylerde sıcak dalgalarına bağlı ölümler, son 20 yılın ortalamasına göre %85 artış göstermiştir.
Ekonomik açıdan bakıldığında, yaşlı nüfusa yönelik sağlık harcamaları genel sağlık harcamalarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. OECD ülkelerinde 65 yaş üzerindeki bir bireyin yıllık sağlık harcaması, genç bireylerin yaklaşık 2–5 katı düzeyindedir. ABD’de Medicare harcamalarının %75’inden fazlası bu yaş grubuna yapılmaktadır.
Yaşlanan nüfusun bakım ve tedavi ihtiyacı iklim kriziyle birleştiğinde hem bireysel maliyetler hem de kamu sağlık sigortası sistemleri (örneğin Medicare, Medicaid gibi) için sürdürülemez bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu durum sadece sağlık sistemini değil, emeklilik fonlarını, iş gücü piyasasını ve dolayısıyla devletlerin mali dengesini de tehdit eder hale gelmiştir.
Sonuç olarak, Trump’ın temsil ettiği dünyanın en büyük ekonomik, siyasi ve askeri gücü olan ABD’nin küresel ekonomik sistem üzerine oynadığı oyunları seyrettiğimiz son birkaç aydır, neredeyse hiç adı geçmeyen konu sürdürülebilirlik ve iklim kriziydi. Ama öyle görünüyor ki ABD’nin yeni paradigmasını da esastan zorlayacak konu da bu olacak. İzleyip göreceğiz kalıbını çok kullanmak isterdim ama görecek olduğumuz şey ne yazık ki orman yangınları, küresel boyutta enerji sorunları ve seller…Bu konuda aklı selim olmasını beklediğimiz uluslararası örgütlerin seslerini her zamankinden daha çok çıkarma zamanı geldi de geçiyor. Evet Trump pazarlığı yukarıdan açıyor ve Çin’le bu kavgaya girmiş gibi görünüyor ama sus pus olan ve adete sessizliği bürünen çevre örgütlerine bakınca, zokayı Çin’den çok onların yutmuş olduğu yönünde şüpheler artıyor. Ama iklim krizi gerçek ve uyumak nedir bilmiyor!
https://www.dw.com/en/migration-germany-wants-to-cut-benefits-for-refugees/a-67300926
https://www.dw.com/en/the-costs-of-the-refugee-crisis/a-19016394
https://www.swissre.com/institute/research/sigma-research/sigma-2024-01.html
United Nations, World Population Prospects 2022
US Census Bureau (2023) Aging Population Trends
OECD Health Statistics (2023)
The Lancet Countdown on Health and Climate Change (2023)