BM iklim şefi, iklim krizinin emtia fiyatlarını artırdığını ve kıtlığı daha da kötüleştirdiğini, yalnızca seragazı emisyonlarına yönelik güçlü adımların ekonomik istikrarı sağlayabileceğini söyledi.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin İcra Sekreteri Simon Stiell, son yıllarda yaşanan kuraklığın su seviyelerini uluslararası ticareti aksatacak kadar tehlikeli seviyelere çektiği Panama’yı ziyaret etti.
Stiell yaptığı konuşmada “Kanalın başına bela olan kuraklık dünya çapında temel ihtiyaç maddelerini etkiliyor, hasatları azaltıyor, rafları boşaltıyor ve insanları açlığa itiyor. Kıtlık geri döndü ve küresel ısınmanın rolü göz ardı edilemez” dedi.
Ancak dünya çapındaki yatırımcıların, hükümetlerden doğru sinyaller aldıkları takdirde “büyük yatırımlar için harekete geçmeye hazır” olduklarını da sözlerine ekledi.
Net ve güçlü iklim politikalarının ekonomik belirsizliğe karşı bir panzehir olduğunu aktaran Stiell, “İklim politikası, ticaretin devam etmesini ve ekonomilerin büyümesini sağlayabilir ve aşırı derecede yıkıcı iklim etkilerini önleyebilir” diye konuştu.
Paris Anlaşması’nı onaylayan devletlerin, anlaşma uyarınca, önümüzdeki Eylül ayına kadar seragazı emisyonlarına ilişkin yeni ulusal planlar ortaya koyması gerekiyor. Stiell, geçmişte iklim planlarının çoğunlukla seragazı emisyonlarındaki kesintilere odaklandığını söylerken, “Bu yeni nesil iklim planları aslında büyümeyle ilgili. Büyüyen endüstriler ve ekonomilerin yanı sıra daha iyi bir gelecek inşa etmeye odaklanıyor. Doğru şekilde yapılırsa, bu planlar daha fazla iş ve daha fazla gelir gibi bir dizi fayda sağlayabilir” dedi.
Stiell ayrıca, bazı ülkelerin temiz enerji ve iklim dayanıklılığı konusunda yarışırken diğerlerinin geride kaldığı konusunda uyarıda bulundu. Ancak, yoksul ülkelerin yenilenebilir enerji yatırımlarını artırmak ve iklim krizinin yarattığı tahribattan korunmak için ihtiyaç duyduğu iklim finansmanı tehdit altında.
ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi ve Trump yönetiminin çoğu denizaşırı yardımı ortadan kaldırması, önümüzdeki yıllarda onlarca milyar dolarlık eksikliğe neden olacak. Diğer gelişmiş ülkelerden gelen desteğin bu açığı kapatması pek olası görünmüyor.