“Serçenin Gözyaşı” 20 Ekim’de sinemalarda

sercenin-gozyasi

Haber: Av. Elifsu Dilek Şen

“Her Giden Kadınımız İçin…

‘Sessizliğin Sesi’ Olduk”

“Küçük Ağa”, “Asla Vazgeçmem”, “Kalbimdeki Deniz” gibi ödüllü dizilere imza atan yönetmen Aysun Akyüz Mehdiabbas, ilk sinema filmi “Serçenin Gözyaşı”nı çekti. Onu yönetmen koltuğuna oturtan en önemli faktör ise gazeteci Ali Eyüboğlu’nun gerçek bir olaydan esinlenerek yazdığı hikayesi…

“Serçenin Gözyaşı” filminin yönetmen koltuğunda Aysun Akyüz Mehdiabbas var. 20 Ekim’de vizyona girecek yapım, 50 yıl önce yaşanmış bir olaydan sinemaya aktarıldı. Mehdiabbas’ı yönetmen koltuğuna oturmaya ikna ettiren ise filmin hikayesi. Henüz senaryo ortada yokken hikayeyi okuduğunda filmi çekmeye karar veriyor. Üstelik ilk sinema filmi, “Devamı da gelecek” diyor.

“Sadece kadına dair değil tüm canlılara şiddete insan olarak karşı çıkmak, sessiz kalmamak” gerek diyor Mehdiabbas ve ekliyor: “Kadın meselesine kadın gözüyle bakmanın yerine insan olarak bakabilmeyi becerirsek hüner bu aslında.”

“Serçenin Gözyaşı”nın final sahnesinde seyirciler arasında göreceğiz Mehdiabbas’ı. Bu sahnenin “hüzünlü” öyküsünü, kadınları, şiddeti, ödüllerini ve yeni projelerini konuştuk.

“ÖNCELİĞİ BU HİKAYEYE VERDİM ÇÜNKÜ…”

-“Serçenin Gözyaşı” ilk sinema deneyiminiz mi? Filmin doğuş öyküsünü anlatır mısınız?

– Bu ilk sinema filmim. Hikaye bana sunulduğunda henüz senaryosu yazılmamıştı. Gerçek bir hikaye olması ilk etkileyen faktör oldu beni. Hatta bu filme başlamadan önce eşimle beraber yaklaşık 9 ay üzerinde çalıştığımız yine gerçek bir kadın hikayesi vardı. O çalışmaya ara verip önceliği bu hikayeye verdim.

Her yönetmenin bir film hayali vardır. Dizi çekerken gerçekleştiremediğimiz hayalleri sinema filminde gerçekleştirme imkanı buluyorsunuz.

İlk sinema filmimin bir kadın hikayesi olmasından çok gururluyum.

Projeyi hikaye aşamasında kabul ettim. Senaryo aşamasına gelindiğinde senarist ve yapımcımız ile çok uyumlu ve aktif bir ortak çalışma yaptık. Bu birlikte çalışma, filmi daha da sahiplenmenize yarıyor.

Öncesinde çalıştığım diğer hikayenin beni ne kadar beslediğini bu filmde çok iyi anladım. Senaryo tabii sete çıkana kadar hatta sette bile revizyona uğradı. Bu vazgeçilmezdir zaten. Ama hep daha iyisi ve doğrusu içindi bu hamleler.

Ön hazırlıkta yaptığımız provalarda bile senaryoya eklemeler, katkılar yaptık. Yeni oyuncular da hikayenin içine iyice girince hepimizin filmi oldu bu film.

“MEZARLIK” SAHNESİNİN ÇEKİM ÖYKÜSÜ

-Filmin vurucu bir sahnesi de anne Sultan’ın mezarlık sahnesi. Yaşadığı acı tarifsiz. Bu sahnenin çekim öyküsünü anlatır mısınız? Kaç saat sürdü mesela? Oyuncuyu nasıl hazırladınız? Arzu Cabar’ın oyunculuğunu nasıl buldunuz?

-Filmin en vurucu sahnelerinden biri. Bir annenin yaşayabileceği en büyük acının yorumu. Bu sahneye çok özel katkıları olan Selçuk Çobanoğlu’na teşekkür ederim. İpucu vermeyeyim izleyenlere bırakalım sahneyi.

Sahne zaten çok yüksek ve ağır performans gerektirirken üzerine yağmur eklentisi tabii teknik açıdan zorlukları ve oyuncunun oyun performansının yanında bedeni güç gerekliliğini de getirdi.

Arzu Cabar, “Sultan”ımız (canlandırdığı karakter) en zor performans ondaydı tabii. Ama şunu biliyorum ki Arzu için “ne kadar zor o kadar adrenalin ve performans” demek. Onda fark ettiğim özellik de bu oldu. Yüksek performans sahnelerinin günler öncesinden hazırlığı başlıyor. Gelip bana sordukları, oyununun dozu, istikrarı -kreşondoları- ıslanmak, üşümek, koşmak dert değil. Önemli olan oldu mu?

Bu sahnenin hazırlığı ve çekimine gelince… Teknik hazırlıkları en az bir hafta öncesinden başladı. Mekan, arazöz, dalgıç kıyafetleri, mizansen-oyun provası (1 gün), çekim (1 gün), yağmursuz provalar, yağmurlu provalar…

– Sizi en çok etkileyen sahne diye sorsak?

– Bir değil birden çok etkilendiğim sahne var. Diyorum ya neredeyse tüm sahneler pick. Mezarlık, bahsettik ondan zaten. Final sahnesi. Tüm giden kadınlarımızı andığımız sahne. Her giden kadınımız için her bir ayağa kalkan kişinin ne kadar benimsediğini görünce monitörde çok duygulanmıştım.

Kalabalık için gelen yardımcı oyuncuların bu sahnede, film hakkında hiçbir bilgileri yokken bu kadar duygu ile hissederek orada bulunmaları beni çok duygulandırmıştı.

Hatta ben de ayağa kalkanlardan biriyim. Çok sevdiğim bir arkadaşım ile yan yana ayağa kalkacaktık ama maalesef o yetişemedi. Ben onu da andım!

Diğer bir sahne de kadın kahramanımızın tecavüzün ardından intihara koşup annesinin onu ilk gördüğü andı!

MEHDİABBAS DA “BURDA” DİYOR…

– İzleyiciler arasında ayağa kalkarak “Esin Güneş” için burda diyorsunuz.. Bu sahnede yer almaya nasıl karar verdiniz?

– Bu sahnede yer almaya çekimden çok önce karar vermiştim. Çünkü filmde beni en çok etkileyen sahneydi. Filmin asıl mesajını verdiği çok anlamlı bir sahne. Giden kadınlarımızı andığımız, daha da giden olmasın diye; kadını ve erkeği ile sesimizi duyurmak için ayağa kalktığımız o duygu yüklü kalabalıkta şunu anladım: “Biz sanatımızla sessizliğin sesi olmayı başardık.”

Bu sahnede rol almaya karar verdiğimde yanımda çok sevdiğim bir arkadaşım olacaktı ama maalesef o yetişemedi demiştim… Kendisi kanser tedavisi görüyordu ve maalesef çekim gününe yetişemedi. Ama o gün orada ben ayağa kalktığımda yanımda onun ve tüm gidenlerin enerjisini hissettim… Sevgili Ata Eylem Aksoy ve tüm gidenler ışıklar içinde uyusun

– Kadına şiddetin her türlüsünün yaşandığı bu günlerde, sinemada kadın işbirliğinin olması çok anlamlı. Filmin yönetmeninin, senaristinin kadın olması, kadın meselesine kadın gözüyle bakılması. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Sorunu bir de bizin penceremizden izleyin mi diyorsunuz mesela izleyiciye?

– Kadın işbirliği günümüzde çok kıymetli tabii. Bu filmde yönetmen, yapımcı, senaristin, müzikleri yapan müzisyenin kadın olması çok özel oldu bence de. Ama benim şahsi fikrim şu: Kadın meselesine kadın gözüyle bakmanın yerine insan olarak bakabilmeyi becerirsek hüner bu aslında.

Sadece kadına dair değil tüm canlılara şiddete insan olarak karşı çıkmak, sessiz kalmamak…

Kadının derdini kadın bilir, kadının dilini kadın okur, kadın filmini kadın çeker değil, insan olabilmeyi başarmış olmak…

Ayrıca ekibimizdeki birçok erkek arkadaşımız da bu hikayede inanarak, duygulanarak, heyecanlanarak görev aldı. Onlar da bir annenin evladı, onlar da kız çocuklarının babası. Aynı zamanda bu bir babanın da hikayesi, bunu da eklemek isterim.

“FORMÜL USTASI OLUYORSUNUZ”

– “Yer Gök Aşk”, “Küçük Ağa”, “Asla Vazgeçmem”, “Kalbimdeki Deniz” gibi çok izlenen dizilere imza attınız. Haftada bir sinema filmi çekiliyor aslında… Bu tempoya nasıl yetişiyorsunuz, zorlukları neler?

– Sıfırdan aldığım bir dizinin ilk bölümüne de sinema filmi gibi hazırlanırım ben. Ancak dizi rayına oturmak zorundadır. İlerleyen bölümlere o kadar özen gösterme zaman ayırma lüksünüz yok çünkü.

Her şey sahaya çıkmadan önceki hazırlığınıza ve kafada çekip bitirmenize bağlı. Sonrası matematik ve program. Hep kafa çalışıyor. Formül ustası oluyorsunuz.

– Sinemayı sevdiniz mi? Yeni projeleriniz var mı?

– Sinemayı hep sevdim. Bu ilk filmimi de çok sevdim. Özgürlük ve yaratıcılık alanlarınız genişliyor. Tabii devamı olacak. Bu filmden önce hazırlandığımız o hikayeye geri dönmeyi düşünüyorum.

– Yaptığınız işler, izleyicilerden ödüllerle size dönüyor. “Küçük Ağa”, “Kalbimdeki Deniz”, “Asla Vazgeçmem”le en iyi yönetmen ödüllerini aldınız.. Bizim unuttuğumuz başka ödüller var mı?

– “Küçük Ağa”, Altın Kelebek’te En İyi Dizi, Moon Life’ta En İyi Dizi, En İyi Yönetmen ödüllerini aldı. “Asla Vazgeçmem” ve “Kalbimdeki Deniz” En İyi Dizi ve En İyi Yönetmen ödüllerini aldılar. “Kalbimdeki Deniz”, Birleşmiş Milletler Fonu’nun desteklediği ilk ve en önemli kadın projesiydi.

Yapımcılığını Çağla Başak Çobanoğlu, yönetmenliğini Aysun Mehdiabbas’ın üstlendiği “Serçenin Gözyaşı” 20 Ekim’de vizyona giriyor.

Exit mobile version