Filozof Diogenes – Diyojen Kimdir?

EGEPRESS Kim Kimdir (1)

Sinoplu Diogenes (Diogenes of Sinope) ya da Kinikli Diogenes’in, M.Ö. 404 ya da 412 yılında Sinop’ta doğduğu rivayet edilmektedir. Sinop’ta doğması sebebi ile Dionegenes of Sinope olarak anılmaktadır. Diogenes hayatının ilk dönemlerini, Paphlagonia olarak bilinen bir bölgede, Euxine denizinin (Karadeniz) güney sahilinin orta noktasında gelişen bir Yunan kentinde, diğer bir deyişle Sinope’de, ya da şu anki modern adıyla Sinop’ta geçirmiştir. M.Ö. 5. yüzyıla denk gelen bu dönemde Sinope en zengin ve refah dönemlerini geçirmiş ve Karadeniz kıyılarındaki en önemli Yunan yerleşimlerinden biri olmuştur.

Diogenes, Atina sokaklarında ve pazar yerinde (Agora) insanların yüzüne gündüz vakti fener tutarak dürüst bir insan aradığını söylemesi ile tanınan ve Platon’un “Sokrates’in çıldırmış hali olarak” tanımladığı Yunanlı bir Kinik (chreia) düşünürdür. Diogenes’in doğum yeri olan Sinope şehrinden kalpazanlık yapmasından dolayı sürüldüğü söylenmektedir. Ancak bazı kaynaklarda, sahte para basan kişinin Diogenes’in kendisinin değil, sarraf ve devlette hazinedar olan babası Hicesias’ın olduğunu belirtilmektedir. Diogenes’in ise sürülen babasını yalnızca takip ettiği ifade edilmektedir.

Ancak, sonuç olarak hangi sebeple olursa olsun Diogenes, Sinoptan ayrılmış ve Antisthenes ile tanıştığı Atina’ya gitmiştir. Diogenes’in filozof Antisthenes’in öğrencisi olduğu söylenmektedir. Diogenes, Anthisthenes’in öğrencisi olmak istediğinde, Anthisthenes öğrenci almak gibi bir alışkanlığının olmadığını belirterek, Diogenes’in isteğini geri çevirmiş ve ondan kurtulmaya çalışmıştır. Ancak Diogenes, ısrarlı ve sabırlı bir şekilde talebini yenilemiş ve sonunda kendisini Antisthenes’in öğrencisi olmaya kabul ettirmiştir. Diogenes’in ısrarcı tavrına yönelik hikaye, Diogenes Laertius’un “Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri” (Lives of Eminent Philosophers) adlı kitabında şu şekilde aktarılmaktadır: “Diogenes bir kere Antisthenes tarafından sopa ile tehdit edildikten sonra, ona başını uzatarak, “Hadi vur” demiş ve ardından Antisthenes’e dönerek “bana söyleyecek bir şeyin olduğunu düşündüğüm sürece beni senden uzaklaştıramaya yetecek sertlikte bir sopanın var olmayacağını”  ifade etmiştir. Bu olayın ardından Diogenes onun öğrencisi olmayı başarmıştır.

Diogenes’in biyografisinde, Diogenes Laertius, onun yaşamı ve felsefesini yansıtacak ve bize başlangıç noktası oluşturabilecek üç anekdottan bahsetmektedir. Bunlardan ilki, Diogenes’in Atina’da bir fıçı içerisinde yaşamasıdır. İkincisi, Diogenes’in gündüz vakti elinde bir lambayla pazar yerinde dürüst bir insan aramasıdır. Son olarak ise, Büyük İskender’in Corinth’te, Diogenes’i ziyaret ederek, kendisini “ben Büyük İskender” olarak tanıtması ve karşılığında Diogenes’in “ben Diogenes, köpek” olarak tanıtması olayıdır. Diogenes etik anlayışı ve öğretilerini yaşamına uygulaması ile birlikte “Kinizmin” en önemli ve tanınan temsilcilerinden biri olmuştur.

Diogenes, geldiği Atina da tüm lüksleri; dini, geleneği, giyimi, terbiye kurallarını ve barınmayı reddetmiştir. Köpeksi bir yaşamı yani sadeliği (tüm hayvanlar gibi) seçtiği için ve Aristokrat sınıfın kiniklerin pasaklı ve aşağı insan oldukları düşüncesinden kynikos (köpeksi) sıfatını almıştır. Kinik, Latinceden gelen bir kelimedir; Kynikos ise köpek gibi demek. Bu felsefenin kurucusu Antisthenes, bir zaman insanları bu felsefeye düşünmeye ikna etmeye çalışmış, ancak başaramayınca bırakıp köşesine çekilmiştir. Ancak yaşayış şekli, günümüze kadar gelen sözleri, varlığıyla  bu felsefe söz konusu olunca akıllarda esas kalan, hakkında çok konuşulan filozof Diyojendir.

Kinizmi benimseyenler, ahlaki erdemin mutluluk için yeterli olduğu düşüncesini savunmaktadırlar. Kinikler erdemi kişinin mutlak bağımsızlığa erişmesi ve bu bağlamda kişinin kendisini her türlü gereksinimden ve bağlılıktan uzak tutması olarak değerlendirmektedirler. Ancak bu düşünce orijinal bir öğreti değildir, çünkü daha önce Antik Yunan’ın en önemli filozoflarından biri olan Sokrates tarafından öne sürülmüş olan bir düşüncedir. Antisthenes, bu idealin, Sokrates’in kişilik ve yaşamında gerçekleştiğini düşünmektedir. Bu bakımdan, Antisthenes ve Kinikler, Sokratesçi olarak kabul edilmektedir.

Kiniklerin neden böyle adlandırıldığına yönelik dört neden vardır. Birincisi, umursamaz yaşam tarzlarından ve köpekler gibi yemelerinden, toplum içinde özel ihtiyaçlarını gidermelerinden, yalınayak yürümelerinden, fıçıların içinde ve kavşaklarda uyumalarından dolayı, onların bir kayıtsızlık kültürü yaratmalarıdır. İkinci sebep, köpeklerin utanmaz, yüzsüz hayvan olmalarından kaynaklanmaktadır. Onlar utanmazlığı bir üstünlük ya da diğerlerinden bir alçaklık olarak görmemektedirler. Üçüncü neden, köpeğin iyi bir bekçi olması ve Kiniklerin felsefelerinin ilkelerini koruyor olmasından kaynaklanmaktadır. Dördüncü neden, köpeğin düşmanını ve dostunu ayırt edebilen bir canlı olmasıdır. Böylece, Kinikler felsefelerine uyan kişileri dost olarak tanırlar ve onları kabul ederler, ancak felsefelerine uymayan kişileri de köpekler gibi havlayarak uzaklaştırmaktadırlar.

Kinik etiğini kavrayabilmek için anlaşılması gereken en önemli konulardan biri de erdemin doğaya uygun bir yaşam olduğudur. Akıl, öz‐yeterlilik ve özgürlük ile karakterize edilen iyi yaşamın, nasıl yaşanılacağının en açık göstergesi doğadır. Ancak, sosyal düzen ve geleneklerin meydana getirmiş olduğu dayatmalar, kişilerin özgürlüğünden ödün vererek yaşamasına ve böylece onların doğa ve akla karşı olan bir davranış kuralını benimsemesine yol açmakta ve sonuç olarak onların iyi ve özgür bir şekilde yaşamasını engelleyebilmektedir. Gelenekler esasında kötü değildir; ancak, Kinikler için, gelenekler çoğunlukla saçma ve alay etmeye değer olarak algılanmaktadır.

Atinalıların sosyal, dini, siyasi geleneklerinin keyfi bir şekilde düzenlendiğini göstererek, onların gelenek ve kurallarını reddetmektedir. Diogenes’in burada yapmaya çalıştığı asıl konu, utanmaya değer olan durumların yeniden tanımlanmasıdır. Diogenes kendi bedenini ve yaşam tarzını geleneği bozmak için kullanmaktadır. Atinalıların özel hayatlarında gerçekleştirdikleri eylemleri halka açık bir şekilde gerçekleştirerek görgü kurallarını çiğnemekte ve aslında özel hayatta yapılması mümkün olan davranışların toplum içerisinde açıkça yapılmasını utanılacak bir şey olmadığını göstermeye çalışmaktadır.

Kinik Kavramları

1. Konuşma Özgürlüğü (Parrhēsia): Diogenes kendisine sorulan, insanlar için en güzel şeyin ne olduğu konu‐sundaki soruya, konuşma özgürlüğü (parrhesia) cevabını vermiştir. Eski Yunan ve Roma kültürüne ilişkin bazı metinlerde kullanılmış olan parrhesia kavramı, özgür konuşma, dürüst konuşma ve açık sözlülük gibi anlamlara gelmektedir. Pan ve rhema’dan oluşan parrhesia’ya kelimesi “her şeyi söylemek” anlamında da kullanılmaktadır.

Parrhēsia’nın en iyi bilinen örneği olarak, Diogenes ile Büyük İskender arasında geçen konuşma gösterilebilir. Dion Khrysostomos’a ait krallığa ilişkin Dördüncü Konuşma’da bu karşılaşma anlatılır: Diogenes’in ününden haberdar olan Makedonya Kralı Büyük İskender, saray değil de açık alanda gerçekleşen karşılaşmada ayağa kalkar, güneşin altında uzanan Diogenes’in yanına giderek, kendisinden bir isteğinin olup olmadığını, olduğu takdirde hemen yerine getirileceğini belirtmektedir. O zaman bilinen dünyanın yarısını on üç yıl gibi kısa bir sürede fethetmeyi başaran Büyük İskender’e karşı Diogenes, “Güneşimi engelleme yeter” diye karşılık vermiştir. Bu konuşmada konumlar ve ilişkiler tersine çevrilmiştir, çünkü emri veren kişi kral değildir. Tarihteki en büyük komutanlardan birine karşı verilen bu cevap, kinizmin temel kavramlarından biri olan çekinmeden, özgür bir şekilde konuşmanın, yani parrhēsia’nın en güzel örneklerinden biridir. Büyük İskender’in ise Diyojen’in yanından ayrıldığında şunları yazdığı bilinir. “Bir imparator olmasaydım, Diyojen olmak isterdim!”

Eski düşünürlerin birçoğu, felsefenin kazançlı bir iş olmamasından dolayı, kendi felsefelerine resmi bir destek bulmak ya da yiyecek, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yönetici veya hükümdarların himayesi altına girmiştir. Örneğin Aristoteles, gençliğinde Büyük İskender’e özel hocalık yapmış ve Makedon mahkemesinde düzenli olarak kalmıştır. Xenophon, Pers İmparatorluğunun kurucusu olan Cyrus ile bağını sürdürmüş ve onunla beraber savaşlara girmiştir. Kinikler ise böyle bir politik güç ve müttefiklik ilişkilerinden kendilerini uzak tutmakta ve otoritelere karşı sözlerini sakınmamaktadırlar.

2. Öz-yeterlik ya da Kendine Yetme (Autarkeia): Bağımsızlık ve öz yeterlilik, Kiniklerin aynı oranda önem verdiği değerlerdir. Diogenes’in yaptığı gibi güneşin ışınlarından bütün gün yararlanmak gibi eylemler, Kiniklerin doğanın bahşetmiş olduğu şeylerle yetinebileceğine yönelik örneklerdendir. Diogenes, bilindiği üzere, uyumak için yalnızca bir fıçıya (pithos), kışın soğuktan korunmak amacıyla basit bir battaniyeye, lambasını ve topladığı bitkileri taşımak amacıyla da bir çantaya ihtiyacı vardır.

Doğa tarafından sağlanan yaşam, en iyi nasıl yaşanılacağına ilişkin ipuçları ile doludur. Diogenes, doğanın hayvanlara yaşamaları için gereken bütün bilgileri bahşettiğini ve böylece hayvanları gözlemlemesi ile iyi yaşama sanatını onlardan öğrendiğini belirtmiştir.  Diogenes, Laertius’un söylediğine göre, pazar yerinde bir farenin davranışlarını gözlemledikten sonra, öğrendiğimiz ve aradığımız şeylerin ne kadar gereksiz olduğunu anlamış ve böylece daha basit ve yalın bir şekilde yaşama düşüncesini pekiştirmiştir.

3. Antreman ve Eğitim (Askêsis): Kiniklerin ve Diogenes’in en önemli yaklaşımlarından biri de kendilerini ağır koşullar altında yaşamaya izin verecek şekilde eğitmektir. Bu şekilde, daha az eşyaya ve kişiye ihtiyaç duyarak tek başına yaşama fırsatı bulmaktadırlar. Kinik hayatını yaşayabilmek, diğer bir deyişle özgür bir hayat yaşayabilmek için kişi fiziksel zorluklara karşı dayanıklı (karteria) olabilmelidir. Bu da sürekli bir eğitim ve antrenman (askêsis) gerektirmektedir. Askêsis terimi, kişinin kendini eğitmesi anlamına gelmekle birlikte, egzersiz ve pratik yapma anlamlarına da gelmektedir. Kiniklerin kendilerini zorlu bir şekilde eğitmelerine yönelik birçok örnek bulunabilmektedir: Antisthenes’in hazza karşı zorluk ve sıkıntıyı övmesi, Diogenes’in yaz günü sıcak kumların üzerine uzanması ve kışın çıplak ayak ile karların üzerinde yürümesi gibi örnekler çoğaltılabilir.

Kinikler kendilerini bütün zorluklara karşı eğiterek, ihtiyaçlar ile özdeşleştirilmiş olan malların ve eşyaların hiçbiri olmadan tam olarak özgürleşebileceklerini düşünmektedirler. Böyle bir özgürleşmenin yolu da askêsis’ten geçmektedir. Kinizmin temsilcileri ve Diogenes’e göre, mutluluk ya da kurtuluş, insanın maddi ve dünyevi ihtiyaçlarını en aza indirgemesi, toplumun gelenek ve kurallarına karşı kayıtsız kalınması ve böylece dış dünyadan ve toplumdan bağımsızlaşmasına bağlı olarak sağlanabilir. Kişinin erdemli olmasının yolu, doğaya uygun bir şekilde yaşamasından geçmektedir. Bunu en iyi gerçekleştirenler ise hayvanlardır. Bu sebeple, Sinoplu Diogenes, hayvanların ve özellikle köpeklerin doğayla uyum içerisinde yaşamasından etkilenerek, kendisini köpek olarak nitelendirmiş ve toplumdaki her şeye karşı kayıtsız kalmıştır.

Diogenes’in fıçısı edebiyat ve felsefe alanında önemli bir sembol haline gelmiş ve klasik kinizmin bir imgesi haline dönüşmüştür. Diogenes’in daha özgür bir şekilde yaşamak amacıyla fıçıda yaşamaya karar vermesine sebep olan olaya ilişkin anlatılardan ilki ona kulübe vaat eden kişinin sözünü tutmamasından sonra Diogenes’in bir fıçıda yaşamaya karar vermesidir. Diğeri ise, Diogenes’in salyangozların kendi evlerini sırtlarında taşıdıklarına yönelik gözleminden sonra fıçıda yaşamaya karar vermesidir. Bazı kaynaklarda, fıçının Diogenes’in geçici yeri olduğu belirtilmiştir, ancak Saint Jerome’a göre, yaşamış olduğu fıçı onun Atina’daki daimi eviydi: “Onun evi, şehrin girişi ve kapısındaydı ve o fıçısından sürünerek dışarı çıktığı zaman, hareket eden eviyle ilgili şaka yapıyordu, çünkü mevsime göre fıçısının yerini değiştiriyordu. Havalar soğuduğunda, fıçının ağzını güneye, sıcak olduğunda ise kuzeye doğru doğru çevirirdi. Böylece güneş ne yönde olursa olsun, Diogenes’in sarayı onunla yüzleşecekti”

Diyojen’in her ne kadar bir fıçı içinde dolaştığı söylenirse de aslında, sokaklarda cenazeler için kullanılan toprak bir kapta yaşadığı daha kuvvetli ihtimal gibi görünmektedir. Zaman içerisinde Diyojen, bu tip yaşayan insanlar için bir yakıştırma olmuştur. Bu benzetme psikiyatride de kullanılmaya başlanmış ve kendilerine bakmayan bu insanlar Diyojen’e benzetilerek, hastalıklarına “Diyojen Sendromu” adı verilmiştir.

Diyojen’e yakıştırılan ve belirli ölçülerde abartı unsuru içerme olasılığı bulunan söylencelerin doğruluğu kuşku götürür olmakla birlikte, onun dünya görüşünü ortaya koyması bakımından başlı başına bir anlam ifade etmektedir.

M.Ö. 323 yılında ise Corinth’te öldüğü rivayet edilen Diogenes’in uzun yıllar yaşadığı ve doksanlı yaşlarını gördüğü düşünülmektedir. Ancak, Diogenes’in ölümünün nedenine ilişkin, diğer birçok konuda olduğu gibi farklı görüşler vardır. Muhtemel ölüm nedenlerinden birisi kendi isteğiyle nefesini tutup hayatına son vermesidir. Diğer bir yorum ise Kinik yaşam tarzına uygun olarak, Diogenes’in ahtapotu en doğal şekliyle pişirmeden yemesi üzerine zehirlenip öldüğüdür. Ölüm nedenine ilişkin son görüş ise ahtapotu köpeğin önüne yem olarak koyarken köpeğin bacağını ısırması ve almış olduğu yara neticesinde ölmüş olmasıdır. Sonuç olarak, ölümüne ilişkin nedenler farklılık gösterse de, Diogenes’in geç yaşında öldüğü bilinmektedir.

Exit mobile version