Ağlayan tek canlı türü insanlar olabilir, ama başka türler de görünürde belli nedenlerle gözyaşı döküyor.
Geçtiğimiz yıl fotoğrafçı Chris Henry’nin Instagram’da paylaştığı “ağlayan bizon” videosunu 8 milyonu aşkın kişi izlerken, binlerce de yorum yapıldı. Peki, bir bizonun ya da insan dışında bir canlı türünün üzüntüden ağladığı olur mu?
Gözyaşı insanların olduğu denli başka birçok hayvanın gözleri için de yararlıdır. Memeliler, sürüngenler ve kuşların birçoğunda sıvı salgılayan gözyaşı bezleri vardır. Gözyaşındaki biyokimyasal bileşenlerin yoğunlukları türlere göre değişir; bunlar farklı çevresel koşullara uyum sağlamak üzere evrilmişlerdir.
Gözyaşının bilinen üç farklı türü vardır. Bazal gözyaşı gözün temel bakımını sağlar. Gözyaşı bezleri gözün saydam katmanı üzerinde koruyucu ve besleyici bir örtü oluşturmak üzere sürekli olarak bu gözyaşlarını salarlar.
Herkese Bilim Teknoloji‘nin aktardığına göre; Bir de gözün kaşınması ya da zarar görmesi gibi dış uyaranlara tepki olarak üretilen refleks gözyaşı vardır. Bu gözyaşları soğukla karşı karşıya gelindiğinde ya da, söz gelimi soğan doğrarken olduğu gibi, belli kimyasallar karşısında üretilirler. Refleks gözyaşı gözleri kirden arındırıp, gözdeki hasarın iyileşmesine yardımcı olur.
Üçüncü gözyaşı türü, bireyin ruh durumundan kaynaklanan duygusal gözyaşıdır.
Toplumlar uzun süredir üzüntüden ağlamanın yalnızca insana özgü bir davranış olduğuna inanmışlardır.
Ağlamak acı, üzüntü ya da kırılganlık gibi duygusal durumların üstesinden gelmemize yardımcı olabilir. Gözyaşları çevremizdekileri etkileyebilir ve böylelikle toplumsal ilişkileri güçlendirip, işbirliğini özendirebilir, saldırganlığı önleyip sevecenliği ve yardımseverliği körükleyebilir.
Ağlayarak annesinin ilgisini çeken yavrular
Günümüzde bilim insanlarının ortak görüşü duygusal gözyaşlarının salt insanlara özgü olduğu yönünde. Ancak başka hayvanların benzer davranışlar sergilediklerine işaret eden az sayıda da olsa kanıt var. Örneğin, birçok yetişkin hayvanın güçsüzlüğünü sergilemesinin yararı olmasa da, genç hayvanların gözyaşı dökmeden ağlayarak annelerinin ilgisini çekmeye çalıştıkları görülüyor. Genç geyikler de gergin ya da aç olduklarında gözlerinin altındaki bir bezin ürettiği salgıyla annelerine çağrıda bulunurlarken, erişkinleri çevreye kokular yaymak amacıyla aynı bezden yararlanıyorlar.
Üzüntüden ağlayan fil, hüzünlü goril ve bitkin düşüp sürünün gerisinde kalan üzgün kurtlar gibi, insan dışındaki hayvanlarla ilgili çeşitli öyküler olsa da hiçbiri kanıtlarla desteklenmiş değil.
Oksitosin hormonu… Ya evrim?
1985 yılında yayımlanan bir araştırma, meslekleri gereği sürekli hayvanlarla zaman geçiren kişilerin herhangi bir hayvanın ağladığına hiç tanık olmadıklarını gösteriyor.
Daha yakın bir geçmişte yapılan araştırmaların sonuçlarıysa biraz daha farklı. 2022 tarihli bir çalışmada sulu gözlü köpekleri inceleyen araştırmacılar bu canlıların olumlu bir duygu karşısında, mesela sahiplerini görünce, gözyaşı döktüğünü gördüler. Bu tepkiyi tetikleyen bağlanmayı destekleyici oksitosin hormonuydu. İnsanların bu tepkiyi fark edip hoşlandıklarına da tanık olunan araştırmada, kendilerine köpek fotoğrafları gösterildiğinde katılımcıların gözlerine tuzlu damla damlatılan gözleri yaşlı köpeklere daha yoğun bir ilgi gösterdikleri görüldü.
Köpekler kuşaklar boyunca bizlerle göz teması yoluyla iletişim kurmak üzere evrildiklerinden, gözyaşı dökmelerinin ardında sevilmek ve korunmak gibi güdüler yatıyor olabilir.
Kötü koşullarda ağlayan ve gözlerinin altı kızaran evcil domuzları da belgeleyen bilim insanları bu sıvının gerçekte her canlıda bulunan ancak insanlarda yeterince gelişmemiş olan Harder bezinin salgısı olduğunu belirtiyorlar. Domuzlarda bu salgılar gerginlik durumunda da üretiliyor. Bir başka gerginlik göstergesi sayılan kalp atış hızı değişkenliğinin düşük olması, huzursuzluk ve korku gibi durumlarda göz altındaki kızarıklıklar artıyor. Aynı olguyu sıçanlar da sergiliyor ve salgı gözün altında pas rengi izler bıraktığından kimi zaman “kanlı gözyaşları” olarak biliniyor. Bu kemirgenlerde tepkinin çevresel baskıyla arttığı, bunun yaş ve genel sağlık durumuyla da ilintili olduğu düşünülüyor. Ancak bu bağlantıların daha kapsamlı çalışmalarla kanıtlanması gerekiyor.
Bu durumda “ağlayan bizon” videosu bağlamında, bizonun üzgün olup olmadığını söyleyemeyiz, ama insanların “antropomorfik” bir yaklaşımla bizona insana özgü davranış ve özellikler yüklemeye çalıştıklarını söyleyebiliriz.
İnsan dışında bir hayvanın gözyaşı dökebileceği, bunun yalnızca insana özgü bir davranış olduğunu düşündüğümüzden olsa gerek, bizlere olağanüstü gelir ve karşılığında o canlıya duygusal bir tepki vermek isteriz. Videodaki bizona gelince, Utah’ın çayırlıklarında bağımsız bir yaşam sürdüren bu canlı oldukça formda görünüyor ve rahatça soluk alıp veriyor. Gerginliğe işaret eden başka bir belirti göstermeden sessizce durup çevresine bakınan bizonun gözüne toz kaçmış olabilir ya da rüzgardan etkilendiği düşünülebilir.